Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı yapılan her türlü yasa dışı eyleme karşıyız. Buna darbe deyin, ihtilal, ayaklanma ne derseniz deyin hepsine karşıyız. Bunu yıllardır hep söyleriz. Hatta bazen bazıları -ki bence o kişiler yaşadıkları ortamı yani, demokrasiyi, Cumhuriyeti, hak ve adaleti bilemeyen kişilerdir- ihtilalleri savunmaya kalkışır, hemen karşı çıkmışımdır. Neden?
Demokrasilerde de yanlışlar, noksanlıklar, hatta hatalar yanında haksızlıklar olabilir. Bunları gidermenin yolu darbe değildir. Yine demokrasinin kendisidir.
Ve Türkiye’ye dönüp baktığımız zaman 1923 de Cumhuriyet rejimini benimsemiş ve kabul etmiştir. Cumhuriyet ile birlikte ülke de adım adım demokrasiye geçilmiştir. 1945 de çok partili rejim 1946 da çok partili seçim 1950 de siyasi iktidar değişimi getiren seçim, ardından çoğulcu demokrasiler, ardından 27 Mayıs 1960 İhtilali. Ve maalesef Türkiye de açılan çok kötü bir çığır. 1960 ihtilalinin yaralarını sarmak kolay olmamıştır. Öyle ki 1971 de TBMM’si Cumhurbaşkanını seçemedi diye gelen 12 Mart muhtırası da yine bir müdahaledir, ihtilaldir. Ve 1970’li yıllar hep koalisyonlu hükümetlerle geçmiş, siyasi istikrar sağlanamamış, ülkede sağ-sol sürtüşmeleri, faili mechul olaylar, cinayetler 12 Eylül 1980’i getirmiştir.
Kısacası Türkiye 20 senede 3 ihtilal yaşamıştır.
İhtilallerin yarar getirmediği ihtilal yapanlar tarafından da kabul edilmiştir. Böylece 90’lı yıllardaki müdahalelerin dışında ülke bu günlere gelebilmiştir.
Geçen hafta yaşanan 15 Temmuz 2016 ihtilal girişimi Türkiye’de ilk defa başarısızlıkla sonuçlanan bir girişim olmuştur. Evet ihtilal önlenmiştir. Şöyle önlenmiş, böyle önlenmiş bu ayrı bir konudur. Ama birşey varki bu ülkede askeri, silahlı adı ne olursa olsun ihtilaller istenmemektedir. Ve millet öyle veya böyle ihtilallere karşı çıkmıştır. Dileriz bundan sonra kimse bu işlere kalkışmaz. Aslında bu bir millet için çok önemli bir derstir. İhtilallere karşı çıkılması en önemli derstir. Bu dersi herkes okuma yazma öğrenir gibi öğrenip belleğine ve gelecek kuşaklara da belletmelidir.
Ben Türkiye’de yaşanan 1960-1971-1980 İhtilallerini bizzat yaşadım. Neresinden bakarsanız bakın bu ihtilallerin zararlarını gördüm. Yani ihtilal sadece devlete değil, o ülkeye ve o ülkede yaşayan insanlara sayısız zararlar verir. Onun için ihtilalin kazançlısıda yoktur. Haa ihtilali yapanlar kendilerini güvence altına almak için yasal değişimler yaparlar, hatta Anayasa’ya dahi maddeler koyarlar ama gün gelir onlarda onları kurtarmaz. 27 Mayıs’ın “Milli Birlik Komitesi”ne oldu? Kendilerini Anayasa içerisinde tabii senatör yapmışlardı. Hepsi nefretle, lanetle ölüp gitti. 12 Eylül’ün beşibiryerdesi ne oldu? Evren Anayasa ile kendisini Cumhurbaşkanı seçtirmişti. İleri yaşında ölmeden önce yargı yakasına yapıştı.
Şimdi herkes onları nefretle anıyor. Kısacası ihtilaller kabul edilemez eylemlerdir. Burada iyi insan, iyi niyet filan aranmaz. İhtilal, ihtilaldir. Başaramazsan yargı, yani devlet hesabını sorar. Başarırsan belki ülkeye hakim olduğunu sanırsın ama aslında itibar bir gün senide yok eder.
Meselenin mali cephesi ile ülkeye yine büyük bir külfet getirecektir. Yıllarca bu yarayı ekonomik tedbirlerle sarmak zorunluğu doğacaktır.
Türkiye artık demokraside ve cumhuriyet umdulerinde tam bir fikir birliği içinde hep söylediğimiz gibi “iyi insan, iyi yetişmiş insan”ları çoğaltmak zorundadır.
Hoşça kalın.