Çok kez doğruya, ya da şöyle söyleyelim sağlıklı bir bilgiye varmak zordur.
Bir işin, bir konunun bir yakasını yakalar, onu sorgular, bunun yanlış olduğunu ileri sürebilirsin. Bu seni kümülatif, total bir perspektiften bakmaya, ona yaklaşmaktan uzak kılar. Bu da o kimseyi bir takım şüpheler içinde bırakır, bunun doğal bir sonucu iki kısımda ortaya çıkar.
Kişi ya o konudan uzaklaşır, bunun temelsiz, saçma bir şey olduğuna kanaat getirir, ya da bu hususu daha geniş bir çerçevede ele alarak inceler, araştırır ve sonuç olarak doğru bir veriye ulaşır. Öyle ki ikinci yol biraz zahmetli ve sıkıcı bir iştir ve üstelik bir hayli zaman alır.
Gündelik hayatın hızı, ritmi arttı, birçok insanın bu gibi şeylere ayıracak vakti yoktur.
Şüpheler içinde dönüp durur.
Şu bir gerçektir ki arayanlar bulurlar, ancak bulanlar arayanlardır. Bir takım bilgi kırıntıları ile analitik ve bilimsel bir yol ile doğruya erişmek çok zordur.
Böyle büyük zekalara, büyük akıl sahiplerine az rastlanır.
Belki bir gerçeğin bir yanını, ama hepsini asla.
Hele hele bir büyük kaos gibi gözüken bir şeye bakıp bu işin içinden çıkılmaz deyip bir zihin tembelliğine merhaba çekersen, etrafında olup bitenlere doğru bir teşhis, bir tanı koymak, onu anlamak gibi büyük bir nasipten uzak kalırsan, onu çözmek, çözmek için bir şeyler yapmak, gibi bir eyleme geçmek gibi bir derdin de olamaz.
Ama kaos teorisi hakkında az da olsa bir bilgin olursa, hiç yoksa onu anlamış ve bu sayede birazda olsa rahatlamış olursun.
Simiat’ın mıydı pek hatırlamıyorum bir kitabında anlatıyordu. Bir adam ki düşünün ormanda yolunu kaybetmiş. Bu adamın yapacağı iki şey vardır. Bunlardan biri sağa, diğeri sola giderek bir türlü ormandan çıkamaz.
Ya öteki bir takım işaretlere bakarak ve o yolu izleyerek en sonunda ormanın dışına çıkar.
Birçok kimse birtakım şeylerde takılıp kalır. Ondan ötesine varamaz. Ve daha kötüsü ötesini göremez. O zaman yapacağı şey bir bilene sormaktır. Bilen dağı aşmış, bilmeyen düz yolda şaşmış. Diye bir özdeyiş bu gerçeği çok güzel bir biçimde yansıtır.
Bremen Mızıkacıları diye bir hikaye vardır. Benim çocukluk yıllarımda anlatılırdı. Şimdilerde pek işitemiyorum. Belki gençler bilmiyorlardır bile.
Bremen Mızıkacıları hikayesi özetle ve kısaca şöyle. Bir eşek, bir köpek, bir kedi, bir horoz bir takım şikayetler ileri sürerek Bremene doğru yola koyulurlar.
Ne ki yolda bir eve rast gelirler.
Evde soyguncular vardır. Bunlar üst üste binerek bağırmaya başlarlar, soyguncular eyvah basıldık diye kaçarlar.
Bizimkiler o eve yerleşirler.
Bu olayı iyi bir biçimde tahlil etmeye çalışırsak şu sonuçlara varabiliriz. Çok değişik ve farklı sesler o evde birer soyguncu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Öte yandan bir çok bakışı ve sesi bir araya getirip kendini bir sentez, bir mecz edip bir gerçeğe erişmek gibi bir kolaylık bulabilirsin. Bu da seni başka gerçeğe götürebilir. Yani demek istiyorum ki bir yanlışı ortadan kaldırabilir.
Bir çok bilgi teorileri var. Bir çok düşünme yöntemleri.
Bunlardan bi haber, elinde fener bir doğruya gitmek istersen çok kez yanılmak, yolu değiştirip bir başka yol, bir başka yol, seni en sonun da yorar.
Velhasılı gerçekten uzak kalırsın.
İran mitolojisinde Ferudun Attar’ın Simurg hikayesi vardır. 40 kuş kendilerine yardımcı olacak Simurg’un bir tüğüne rast gelirler ve bunu nasıl buluruz diye sorarlar. Onlara Simurg’un Kaf Dağı eteklerinde olduğu söylenir.
Öyleki 40 kuş bir çok badireler atlatırlar. Kimileri yolu bırakır. Kaf Dağına vardıklarında bakarlar, bir şey yok.
Yani Simurg kendileri imiş.
Şu bir gerçek ki herkes kendi gerçeğini kendi inşa eder.
En büyük ve en çok ses getiren filozoflardan biri olan Sartre “Biçim, özden önce gelir” der.
Schopenhauer “Hayatın Anlamı” adlı kitabında “Hayatın sonuna gelip de geriye dönüp baktığında bütün ömrü boyunca ad interim yaşadığını görecek ve dikkat etmeksizin ya da tadını çıkarmaksızın bakıp geçtiği bir şeyin hayatın ta kendisi olduğunu, bir başka söyleyişle, yaşamayı beklediği, ya da beklentisi içinde yaşadığı şeyin bizzat kendisi olduğunu görüp şaşıracaktır” der.
Plinius “ Müşkül vaziyette bir ruh için çarelerin en başta geleni tabiatın insana bahsettiği saadetler içinde ölüm fırsatından daha büyüğünün olmadığı hissidir; ve onun en iyisi herkesin ondan kendi istediği şekilde yararlanabilmesidir” diyor.
Ama nasıl?