Bir şeyler yapmak isteyen, bir şeyler ortaya koymak isteyen kimseler ve farklı sesler, alışılmışın dışında bir şeyler anlatan insanlar hep ilgimi çekti.
Sait Faik “Yazmasaydım delirecektim” der. Ve hemen bir sarı defter alır ve yazmaya başlar. Sait Faik’i çok sevdim.
Galiba çok şanslı bir insanım. Hayat bana bir çok güzel insan, bir çok sanatçı ve bir çok düşünürle birlikte olmak gibi güzel çiçekleri hediye etti. Sait Faik “Müthiş Bir Tren, Çeviriler, Uyarlamalar” adlı kitabında Andre Gide’den yaptığı bir çeviride Andre Gide şöyle diyor. “Hayat beklide insanların anlayıp razı olmadıklarından daha çok güzeldir”.
Kaç yaşlarındayım bilmiyorum, ama çok genç yaşlarda “ Kırmızı Domatesler” diye bir yazı yazdığımı hatırlıyorum. Yazı kısaca şöyle galiba: Taşlık, kayalık bir toprağı bir adam temizler ve oraya domatesler ve karanfiller eker. Ve son derece güzel domatesler ve karanfiller olur.
Düşündüğün ve tasarladığın şey çalıştıktan sonra neden olmasın, öyle yada böyle olur. Montaige’nin çok sevdiğim bir sözü vardır. Denemelerinde bir yerde “ Allah benim canımı lahana bahçesine alsın” der. Yani çalışırken, bir işle meşgul olurken, üretmeye uğraşırken. İznik güzel bir kent, ve çok eski bir yerleşim yeri galiba Haratius İznik etrafındaki bahçelerden söz ederken “ Cennet Bahçeleri” diye söz eder. Yeri gelmiş Altın Kent diye anılmış, yeri gelmiş bilginler kenti diye anılmış daha ne olsun ki.
Halikarnas Balıkçısı’nı cennete götürmüşler “hani ya Gökova” demiş. Gökova’yı çok sevmiş. Bende İznik’i çok sevdim. Bir şey yapmak isteyen, bir güzellik getirmek isteyen insanların hep yanında oldum. Yapabileceğimi yaptım, yapmak isteyenleri destekledim.
Zaman zaman birlikte olduğum ve samimi olarak söyleyeyim birlikte olmaktanda keyif duyduğum bir kimse, benimde yakından tanıdığım iki sanatçı ile birlikte doğaçlama bir oyun oynamayı kararlaştırdılar. Aman nasıl sevindim.
Bu arada bu soy bir şey işittiğimde her nedense Halikarnas Balıkçısı’nın Gündüzü Kaybeden Kuş Miha adlı öyküsü ve Mavi Sürgün adlı kitabına yazdığı tarla Kuşu öyküsü gelir.
Çehov’dan bir oyun düşünüyorlar.
Çehov’u Vişne Bahçesini, Vanya Dayı’yı kim hatırlamaz ki.
Buraya hiçbir tiyatro gelmedi. Rahmetli Kaymakam Hüseyin Avcı zamanında bir Erzurum Devlet Tiyatrosu geldi. Bir haylide ilgi vardı. İnsanların yüzü güldü.
İnsanoğlunun ortaya çıktığından beri seyirlik oyunlar hep olageldi ilk çağ öncesine hiç gitmek istemiyorum. Ama ilk ciddi ve belli bir disipline bağlı tiyatrolar eski Yunan’da görülüyor. Daha fazla ayrıntılı ve geniş bilgi edinmek isteyenler Metin And’ın kitaplarına bakabilirler. Sanatın öyküsü üstüne başka kitaplarda var.
İlk Tragedya’lar ve komediler Safakles, Aristotales ve Evripidos’un oyunları ile sahne bulur. Bize tiyatro bir hayli geç gelir. Ama öteden beri sürüp gelen köy oyunları, ben bunlara tanık oldum, Karagöz ve Hacivat bir hayli revaçta olan şeylerdi.
İsmail Dümbüllü’yü seyrettim karşılıklı esprilere dayanan bir gösteri ve ilk sinema yıldızı muhteşem kadın Cahide Sonku’yu, Cahit Irgat’la birlikte bir tiyatro sahnesinde izledim. Namık Kemal, Müsahipzade Celal, İstanbul’da Şehzadebaşı Direkler arası ramazan Eğlenceleri sırasında Kantolar, eğlenceler. Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa’da bu işe iyiden iyiye el atması. Yanlış hatırlamıyorsam Mollier’den çevirdiği “ Kibarlık Budalası”.
Cumhuriyetin ilk yılları sahneye çıkan ilk türk kadını Afife Jale çektiği sıkıntılar ve acı sonu. Benim gençlik yıllarımda İstanbul’da adeta bütün tiyatrolar İstiklal Caddesinde toplanmıştı. Bir çok tiyatronun yanında Dormen Tiyatrosu çok revaçtaydı. Kimleri seyrettik orada. Altan Erbulak’ı çok severdim. O sıralar büyük ün sahibi idi. On parmağında on marifet: Karikatürist, şovmen, tiyatro ve sinema sanatçısı, Halit Kıvançla yaptığı programlar. Yazılar, çitlenbik adlı filmleri bu yaştaki kimselerin unutulmayacak şeyler. Çorum’da ve Bolu’da kaldığımız yıllarda sürekli olarak belli periyotlarla Devlet Tiyatroları gelirdi. O arada bir çok özel tiyatro, hiç birini kaçırmazdık desem yeridir. Çorumda kaldığımız yıllarda tiyatrolara dekor ve müzik yapardım. İstanbul basınında yer alan oyunlar oldu. Yerel basında incelik gösterip çok büyük övgülere mazhar oldum.
Tiyatro üstüne yazılar yazdım. Gel zaman git zaman Kültür Müdürlüğü’ne Tiyatro yönetmeni olarak atandım. İlk hazırladığımız oyun Necati Cumalı’nın “Gömü” adlı oyunuydu. Uzun süre oynadık. Daha sonra turneler, sahneye koyan Elvan Çek idi.
Roma Tiyatrosu üstüne bir yazı yazmıştım. Ve o yazıda oradaki restorasyon bittikten sonra orada oyunlar oynanabileceğini gösteriler yapılabileceğini ve bunu da kentte yaşayan insanlara yeni bir soluk getireceğini anlatmıştım. Çok eskiden bu işi pek ciddiye almazlardı. Ve alaysı bir biçimde iki kalas bir heves gözü ile bakarlardı. Oysaki sanat güzeldir ve insanı ve toplumu iyileştirir. Sözünü etmek istediğim insan Ceyhan Eczanesi sahibi Sema Sürük. Hadi şu insanların yüzünü güldürün. Nasıl sözünü etmem. Muhsin Ertuğrul, Haldun Taner ve Brecht. İlk ciddi tiyatrolar, kabera tiyatrosu ve epik tiyatroyu insanlar bu isimler sayesinde tanıdı.