Neden Seviyoruz / Gökçeadayı Niçin Sevdim

0

İlk yemişini bu sene verdi,

Kızılcık, Üç tane;

Bir daha seneye beş tane verir;

Ömür çok, bekleriz; Ne çıkar ?

Orhan Veli

17-18 Yaşlarında büyük dostluk kurduğum, birlikte olduğum, sofrasında bulunduğum şair Çınar Çığ, çok farklı bir insandı. Vizenin çakıllı köyüne yakın bir yerde teğmen olarak askerlik yapıyordu.

Askerlik bitmişti, ve onun için bir yemek düzenlenmişti. Bende orada idim. Yemek sonrası müthiş bir konuşma yaptı.

-Nergisler dereye doğru bakarlar, boyunları hep dereye doğru eğiktir. Ve sonra ağlarlar vs. vs.

Galiba onların ağlamaları sonucu her yan suyla dolup taştı. Ve Arşipel meydana geldi. Yani Ege. Güzellik ve Aşk tanrıçası Afrodit, Arşipel’in köpüklerinden doğar.

Denir ki Afrodit’in memelerinden akan sütle oradaki adacıklar ortaya çıkmış. Bu konuda geniş ve ayrıntılı bir yazı yazmıştım. Gökçeada üstüne yazdığım bir başka yazı üstünde şu dizeler vardı.

Gökçeada, Gökçeada. Sevdalım, senin yüzünden vebalim.

Aslında Gökçeada 3.jeolojik zamanda bir kırılma sonucunda görülüyor. Asıl adı imroz. Lozan görüşmeleri sırasında bize bırakılıyor. Adı imrasos tanrısından geçiyor. İmrasos tanrısı bereketli topraklara yağan yağmur demek. Grekçe

Bu hususu Halit Refiğ yönetiminde gelen bir gurup belgesel çeken kimselere de uzun uzun anlatmıştım.

Daha önce orada kaymakamlık yapan Abdullah Durukan’la bir telefon görüşmesi sırasında binanın Kültür Bakanlığı’na ait olduğunu, Lojman olduğunu öğrendim.

Vel hasılı gittik.

Ben alışılmışın tersine bir şey yaptım. Öyle ki bir yere bir müdür, bir amir atandımı, öbür daire amirleri onu ziyarete gelirler. Ben böyle yapmadım. Önce ben gezdim. Belediye başkanından başladım. Ve bir anönce neler yapabilirim diye düşünmeye başladım.

İlkin kendime yakın bir dost buldum Ahmet Çelik. Kendisi Tiyatro Enstitüsü mezunu. Eşi pedagoji okumuş. Bulgaristan’dan göç sırasında gelmişler. Ahmet çok güzel şiir okuyor, eh serde biraz şairlikte var. Eşi öğretmenlik yapıyor, kendisi Belediye su deposunda.

Daireden çıktıktan sonra uzun yürüyüşler yapıyor, kahveye falan takılmıyordum.

Özellikle Zeytinli Köy ve Kaleköy…

Önce kütüphaneyi bir iki kez ihale ile istediğim gale getirdim. Bir çocuk bölümü açtım. Son derece güzel bir bülten çıkartıp ilk sayfalarda benim şimdilik neler yapmayı tasarladığımı uzun uzadıya dile getirdim. Arkadaşlarımın kendi bölümlerinde neler yapıldığını anlatan yazıları vardı. Bunları dağıttık. Daha sonra bu yazıları Gökçeada Gazetesinde yayınladık. İlk Kütüphane Haftasında sanki bütün Gökçeada orada idi. Giderek işi biraz genişletelim dedik. Piyona, Keman, Gitar, Melodika, Fülüt, Mandolin çalıyordum. Org derslerinden başladım. Bir çok kimse kadınlı erkekli özelliklede daire amirlerinin eşleri çalıyorlardı. Notalardan, değerlerden başlayıp çok kimse polifonik iki elle org çalıyordu artık. Sonra Gitar.

Bir yandan da sürekli olarak Gökçeada Gazetesine yazılar yazıyordum. Gökçeada demogrofik yönden çok farklı bir yerdi. Genelde Rum ve Türk kökenli insanlar yaşıyordu. Rumların Meryem Ana şenlikleri vardı. Ben “Yağmurla Gelen Şiirler” diye bir program yapmaya karar verdim. İlk kez adada yaşayan bir şair vardı. Onu çağırdık. Şiir hakkında düşüncelerini anlatıp kendi şiirlerinde örnekler sundu.

Sonra Ahmet Çelik’i

İlk kez Ada’ya Çanakkale’den tiyatro getirdim. Kolay değil o kimselerin konaklaması, yemesi, içmesi gece yarılarına kadar onlarla ilgilenmek zorunda idim. Tiyatro gösterilerinden kazandığımız para ile bütün kütüphanenin odalarını halıfleks ile döşettik.

Bir sürü konferans, panel…

Öte yandan bakanlığı düşüncemi açıklayan bir yazı yazdım. Bütün köylerde bit kütüphane açtım. Diğer yandan gelen giden bütün misafirlere rehberlik yapıyordum. Öyle böyle rehberlik değil. Homeros’un İlyadası’nda ki İmroz’la ilgili dizeleri okuyordum. Bir cennet eli Gökçeada diye broşür hazırlayıp dağıttım. Kapak resmindeki heykeli Kaleköy’e yapmayı düşündüm.

Çocuk bölümünde okuma günleri

Kütüphaneler genel müdürlüğünden teşekkür, bakanlıktan teşekkür çocukları ile birlikte gelen aileler için bir çocuk odası, bir televizyon. Bütün masa ve dolaplar Kültür Bakanlığı Personel Dairesi Başkanı Celal Tok’un yardımları ile yenilendi. Pek ayrıntıya girmek istemiyorum. Çocuk bölümünü daha cici ve çekici hale getirmek için bir çok çocuk resmini suntalara yapıştırıp iki sıra halinde tavandan aşağı kadar sıraladım.

Zeytinli Köy’de yaşayan bir resim kolleksiyoneri Doğaner isminde bir dostum vardı. Evinin önü pek güzeldi. Kimi kez yalnız, kimi kez dostlarımla oraya gider, oturur sohbet ederdik. Zeytinli Köy muhteşem bir yerdi.

Arnavut kaldırımları, her yan çiçek, zakkumlar. Orayı ilginç kılan bir iki şey vardı. Köyün tam ortasında Ada’ya gelen herkesin uğrayıp bir kahve içip yazdığı bir yer. Bir yanda Nefize Karatay’ın babası Orhan abi, hemen karşısında Rum Fener Patriği Bartelemous babasının kahvesi. Ve Madamın yeri. Madam çok iyi bir insandı. Genellikle ben oraya misafirlerimle gittiğimde yakından ilgilenir, tansiyon hastası olduğunu bildiğimden bana otlardan bir şeyler yapar getirirdi. Her üç yerde de dibek kahvesi yapılırdı. Doktor Fako orada oturuyordu. Bana Yunanistan’a gittiğimde Girit folkloruna ait bir kaset getirmişti.

Kaleköy’deki Neyzen Melih

Doğaner’in Gökçeada fotoğraflarını sergiledim. Bayağıda satıldı. Babam psikolog/sosyologtu. Onun öğrencisi Galatasaray Lisesi Edebiyat öğretmeninin resimlerini sergiledim. Asıl anlatmak istediğim bunlar değil. Daha bir çok şeyi atladım. Bir şeyi sevmeniz için bir çok neden var. Halk ağzı çok güzel demiş. Kavuşamasın aşk olur. Benim ki o türden bir şey değil. Necip Fazıl’ın çok dillendirilen bir şiirinden bir dize var. Sen tohumu toprağa at, vermez se toprak utansın. Türk sinemasının en güzel aşk filmlerinden biri; “Al Yazmalım Selvi Boylum” bilmiyorum izlediniz mi. Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin’in başrolde oynadıkları. Orada Cengiz Aymatov’un romanından bir söz geçer “Seven emektir” diye. Oradaki insanlara daha güzel günler yaşatmak, hayatlarına daha renkli bir pencere açmak için çok çalıştım, çok şey verdiğimi sanıyorum.

İnsan Evladını Sevmez mi?

Hayatı güzelleştirmek için bir şeyler yapıyorsun. Orada yaşayan insanların hayatını bir biçimde de olsa onarmaya, inşa etmeye çalışıyorsun. Ve bu sırada artık denizden bıkmış usanmış martılar buraya gelip dinleniyorlar. Kuşlar, böcekler, ağaçlar ve en önemlisi insanlar size gülücük atıyorlar. Ve ben artık oradan ayrılıyorum. Gemiye biniyorum, Trabzanlara yaslanıyorum. Allah’a ısmarladık Gülen Ada diyorum.

Trabzanlara yaslanıp hüngür hüngür ağlıyorum. Bütün bıraktıklarım sizin, merhaba diye bir selam yolluyorum.

Daha ayrıntılı ve geniş sevme üstüne kitaplar: Montaige, Denemeler, Bacon Denemeler Dr.Alexis carel, Alain, mutlu Olma nedeni, Erich Fromm, Sevme Sanatı, vs.

Leave A Reply

Your email address will not be published.