Son günlerde kamu oyunu ciddi şekilde meşgul eden “Şeker fabrikalarının satışı” meselesi oldu.
Bu konu Türkiye için çok çok önemli.
Türkiye, 1930’lu yıllarda şeker fabrikalarını kurmaya başlamış. Atatürk döneminde başlayan tarımsal sanayinin en önde geleni şeker fabrikalarıdır. Daha sonraki yıllarda, özellikle 1950’li yıllarda, hatta 1960’lı yıllarda üretimde artmış, şeker ihtiyacıda artmış.
Öyle ki 1965’li yıllarda Dünya da 10 ülkeden biri olan Türkiye gıda üretiminde “kendine yeten” ülke idi. O yıllarda Türkiye dışarıdan hiç gıda ithal etmedi, kendi ürettiği her çeşit ürün kendisine yetiyor, fazlasınıda dışarıya satıyordu. Örneğin o yıllarda Türkiye 17-18 milyon ton buğday üretiyordu. 13-14 milyon ton buğdayı kendi insanı tüketiyordu, arta 4-5 bin ton buğdayıda Libya’ya satıyordu. Karşılığında da akaryakıt alıyordu. Bu ticari ilişki yıllarca devam etti.
Nereden çıktı bu şeker fabrikalarının satışı konusu?
Öncelikle, satmak iyi bir sonuç vermez. Hiçbir ülke kendi öz kaynaklarını satmaz, satanlarda hep zarar görmüşlerdir.
Sonra fabrika bizim, pancar bizim, bunları işleyip üreten biziz. Ne yanlış var bunda? Efendim, maliyeti yüksekmiş. Daha öncede bu şarkı söylendi, Fransa’dan şeker kamışından elde edilen şeker ithal edildi. Ama, döviz meselesi ülkenin önünü tıkadı.
Sanırım 1997-98’lerde Amerikalıların kurduğu Kargil(İznik Gölü’nün güneyinde, Orhangazi bölgesi, Gürle Köyü hudutlarına yapılan) fabrika mısırdan nişasta, şeker üretiyor. Bu fabrikanın çevreye, iklime, yeraltı sularına çok zararı var. Öyle ki, Karsak Köyü yolu altında büyük bir yer altı suyu buldular. Bu su ile fabrikayı çalıştırıyorlar. Günlük 3 bin ton suyu kirletiyorlar, karsak deresinden Gemlik körfezine akıtıyorlar. Bu su aynı zamanda İznik Gölü’nün yeraltı kaynaklarından biri idi.
Ben, o yıllarda Bursa’da İznik’in genel meclis üyesi olarak çok mücadele ettim. Bağlı olduğum Bursa Barosu bu fabrikanın çevreye verdiği zararlarla ilgili açılan davaların hepsini kazandı. O yıllarda hükümet, yönetmelik değiştirdi sırf Kargil için, ama yetmedi, onlarda iptal oldu. Başbakan Mesut Yılmaz “Ben Amerikalılara söz verdim” dedi fabrikanın açılması için, direndi, durdu. Ardından da bu iktidar geldi, bu kez Kargil için özel yasa çıkarıldı ve fabrika üretime başladı.
Bu fabrikanın işlediği mısırın büyük çoğunluğu yurt dışından ithal ediliyor. Ürettiği şeker ve nişastanın büyük bir kısmı ihraç ediliyor, nereye? Üretim yapamayan, geri kalmış ülkelere. Avrupa hatta Amerika Kargil’in ürettiklerini yemiyor. Niye? Sağlığa zararlıda onun için. Pancar şekerine göre maliyeti düşükmüş! Ama zararı pek çok, hatta ölümcül.
Şimdi sıkı durun; Bu Kargil ABD üzerinden Türkiye’ye rapor gönderiyor: Şeker fabrikalarını satın, kapatın. Kargil’in ürettikleri yeter.
Ve 14 Şeker fabrikası satılacak vs. elden çıkarılacak. 55 bin çiftçi pancar üretmeyecek. Açta kalabilir, başının çaresine baksın.
Türkiye Kargil’in şekerine muhtaç kalacak. Zaten, piyasada çeşitli yollarla şekerli imalatların çoğunda kullanılan Kargil ürünleri.
Sonunda, tamamını Kargil’e bağlarız Türkiye’nin tadını, tatlısını olur, biter.
Ondan sonra türküsü kalır dillerde:
Şekerlimin vay vay,
Kaymaklımısın vay vay.
Hoşça kalın.