İznik Gazetesi ekibi olarak durmadan seslendirme sanatçılarıyla çeşitli görüşmeler yapıp, siz değerli okuyucularımız için birbirinden güzel röportajlar hazırlamaya devam ediyoruz. Son dönemlerde en çok dikkat çeken sektörlerin arasında yer alan seslendirme sektörü, özellikle gençlerimiz tarafından son derece ilgi odağı haline gelmiş durumda. Seslendirme nasıl yapılır? Sorusu ve çok daha fazlasını sevgili Esra Güven’ e sorduk. Sektörde birçok projede yer alan Güven’ in seslendirme sektörünü hakkında merak ettiğiniz tüm soruların cevaplarını sadece İznik Gazetesi için cevapladı. Röportajımıza geçmeden önce başta İznik Gazetesi ekibi ve ben şahsım adıma sevgili Esra Güven’ e sonsuz teşekkür ederiz.
Kaç yıldır bu sektördesin ve neden?
Son birkaç yıldır seslendirme mesleğini icra ediyorum. Benim için ilk başlarda hayal gibi bir şeydi ama sonunda gerçek oldu.
Herkesin bir hayali vardır ya, belki bu hayal için başlamışsındır?
Aslından benim hayalden önce o yeteneği keşfediyorsunuz ve çocukluktan gelen bir şey. Ben çocukluğumdan itibaren okulda bağıra bağıra şiir okuyan, her gün andımızı okuyan, cuma günleri İstiklal Marşı ile haftayı kapatan bir tiptim. Sonra yarışmalara falan katıldım. Hatta ben çok küçükken arkadaşlarım “Esra sen spiker olmalısın” falan derdi. Belki de o zamandan aklımda kalan bir şeydi bu. Öncelik muhabirlik, sunuculuk falan ardından seslendirme böyle devam ediyorum.
Muhabirlikten bahsedelim biraz.
Muhabirlik sunuculuk hepsi bir arada oldu bende. Sunuculuğa aktif devam ediyorum hala. Artı olarak yapımcı ve yapımcı yardımcılığı da var.
Hangi tarz olayların üzerinde muhabirlik oldu? Siyaset, gündem mi?
Valla benim işim goy goydu. Hiçbir zaman ciddi olmadı. Tek bir ciddi işim var. Onda da “Kayıp Cinayet Arama” programının sunuculuğunu ve yapımcılığını yapmıştım. Ama onun dışında işte izdivaç, evlendirme programları, eğlence programları vs. öyle başladım ben iş hayatına.
Bir örnek alabilir miyim? Hangi programlar vardı söyleyebilirsin.
Programın adını söylemeyeyim şimdi. Benim ilk başladığım staj yaptığım ve gelişerek devam ettiğim kanal Flash TV. Flash Tv’nin de adını bilmeyen yoktur. Biz gündüz milleti evlendirip akşam eğlendiriyorduk. İşte halay başları falan bizden soruluyordu.
Peki gerçek miydi o program?
Bundan kime bahsetsem herkes aynı soruyu soruyor ama evet gerçekti.
Peki şöyle muhabbet dönüyor muydu? Sen bugün bununla evleneceksin, yarın ayrılırsın bununla olursun falan?
Yani bizdeki yaş ortalaması biraz daha büyüktü. Aslında şöyle, söylerken falan bazen böyle üzülüyorum. Çünkü şöyle genelde bize evlenmeye gelen amcalar-teyzeler yaş ortalaması büyük olduğu için eşlerini kaybetmiş oluyorlardı. Ve eşlerini kaybetmiş insanlar bizlere gelip kendilerine bir nefes arıyorlardı. Bir gün hiç unutmuyorum amcanın bir tanesi şöyle bir şey söylemişti. Ben işte amca neden evlenmek istiyorsun demiştim, o da sen hiç evdeki duvarlar ile konuştun mu demişti ve çok üzülmüştüm. Ve çokta hak vermiştim. Aslında bu tür programlar, belki bana kızacaklar ama doğru yapılır ise güzel şeylere vesile olabilir. Ama işin içine reyting girdiği zaman gerçekliğini kaybediyor.
Oraya ilk taliplerini aramaya gelenler ne diyor? Beni bir evlendirsene falan mı? Ya da kurgu mu evlilikler?
Bizim yaptığımız programda kurgu yoktu, tamamen gerçekti. Ve hani direkt telefonla ulaşanlar oluyordu ya da direk gelenler oluyordu. Ben evlenmek istiyorum falan bilgilerimi alır mısınız, diye öyle başlıyor. Bu konu seslendirmenin çok dışında. Bu konuya girersek çıkamayız.
Peki bu sunuculuğun dışında muhabirlik sürecinde neler oldu? Muhabirlik, habercilik gibi mi?
Ben haber hiç bir zaman yapmadım. Eğitimli olmama rağmen “spikerlik-sunuculuk” eğitimim olmasına rağmen haber bana hep böyle uzak geldi. Çünkü zaten fark etmişsinizdir çok hareketliyim böyle eğlenmeyi seviyorum. Haber benim için çok yorucu. Gelen teklifleri bile geri çevirdiğim oldu.
Peki bu süreçten sonra ilk seslendirme işin nasıl geldi? Tanıdık çevre vasıtasıyla mı yoksa ben bu işe girmeliyim mantığıyla mı?
Şöyle ben ilk medya sektörüne girdim işte uzun yıllar süre boyunca yaptım. Yaptıktan sonra beş yıl kadar ara verdim. O ara verdiğim sürede evet beş yıl. Bir markanın, bildiğimiz bir markanın müşteri ilişkileri liderliğini yaptım. Dedim ki artık küstüm medya sektörüne olmayacağım. Orada böyle beş yıl kadar falan çalışırken sürekli karşıma eğitim aldığım kurumun reklamları çıkıyordu. İşte hayat sizi bir şekilde sürükleyecek.
Kurumun ismini söyleyebilirsin
Federal Film Akademi, o zaman buradan hocalarıma selamlar. Federal Film Akademinin sürekli reklamları çıkıyordu. Ve bunun artık mesaj olduğunu düşünmeye başlamıştım o esnada. Aslından Federal’ den önce yavaş yavaş medyaya geri dönmek, benim işim burası değil geri dönmeliyim gibi şeyler demeye başlamıştım. Çünkü içinizde bir yetenek var ise o yeteneği zapt edemiyorsunuz. O yetenek varsa muhakkak dışarı çıkmak istiyor. Ve dışarıda çıkmalı zaten. Burada bizi dinleyebilecek herkesin hayalleri vardır. Herkes hayallerinin peşinden koşsun. Zor evet kolay olmayacak. Ama çok güzel bir söz var ben o sözü çok seviyorum. O söz hayat mottomdur benim. “İmkansız diye bir şey yoktur, zoru hallederiz imkansız da zaman alır.” Diye çok güzel bir söz var. Evet zaman alacak ama başarabilirler. Ben o sürede işte reklamlar çıkarken falan bir taraftan “spikerlik-sunuculuk” bir taraftan “seslendirme-dublaj” eğitimlere girdim. Son bir kaç yıldır da bu işi yapıyorum.
Peki bu sektöre girmeden önce seslendirme sanatçılarını kafanda nasıl tanımlıyordun?
İşte Federal Film Akademi de eğitimlerimiz başladı. İlk Aydoğan Temel ile başladım ben. Onlar konuşurken ben hep şeye bakıyordum arkadan konuşan biri mi var diye. Hani öyle bir ses çıkıyor ki, o ses ona ait değil gibi geliyor. Hayır hocayı seslendiren biri var diye düşünüyorum. Yani o ses onlarda öyle güzel oturmuş ki, onlar konuşmuyor onları sanki biri konuşuyor. Ya müthiş bir şey bu. Ben gerçekten buna ne kadar inanılır bilmiyorum ama hep bir şey aradım böyle her konuştuklarında yok ya arkasında kesin biri var diye, bu ses nasıl bu şekilde çıkar falan diye düşündüm. Muhteşemler zaten üstat olma sebepleri de o.
Peki birden fazla karakteri seslendirmek için sesini değiştirebiliyor musun? Asıl sormak istediğim şey ses olarak yaş aralığın kaç?
Benim sesim, siz sevgili Sena Topçu ile de röportaj yaptınız. Sena mesela daha tiz olduğu için çocukları falan daha güzel çıkarıyor. Hatta ben Sena ile yan yana gelmek istemem, o konuda. Çünkü Sena Topçu çocuğu çok güzel çıkarıyor ki benim ki daha çok böyle şey gibi çıkar başka. Ses tonum kalın olduğu için garip çıkabiliyor bazen.
Herkesin ses vereceği karakterler vardır, herkes her karaktere ses veremez. Bu konu hakkında düşüncen nedir?
Cast direktörlerimiz o konuda çok iyiler. Hangi karaktere hangi sesin uyacağını çok iyi biliyorlar. O yüzden de ona göre cast’larımız oluşuyor, ona göre sesler çıkarıyoruz. Ama benim en sevdiğim animasyon. Çünkü animasyonda çok fazla ses çıkarmanız gerekiyor. Bazen kedi oluyorsunuz, bazen köpek oluyorsunuz, bazen domuz oluyorsunuz. Sadece şey olarak bakılmasın seslendirme ve dublaj dediğimiz şey sadece konuşma değil. Aslında içinizde olan her oyunu dışarı çıkarma, sesle bile. Domuz konuşuyor mu konuşmuyor ama domuzun çıkardığı sesi çıkarmak zorundasın, eğer öyle bir karakter ise.
İnsanlar seslendirme sektörünü merak ediyor. Yani insanlar bununla ilgili bilgi almak istiyorlar. Sen bu konu hakkında neler söylemek istersin?
Birincisi ben her zaman şey kafasındayım, ben televizyondan geldiğim için televizyonda da seslendirme de de muhakkak eğlenmeyi bilmek zorundasınız. Eğer eğlenemezseniz işinizi yapamazsınız. Açıkçası birincisi işinizi ne kadar çok sevdiğinizi bağlı olduğunuzu ve ne kadar mutlu olduğunuz ile alakalı. Ben biraz fırıldak olduğum için, o yüzden her anda böyle mutluyum.
İlk ses verdiğin karakteri hatırlıyor musun? Nasıl bir duyguydu?
Ya ben ilk seslendirme işimde çok heyecanlıydım. Ben ilk koltuğuma oturduğumda bütün vücudumun titrediğini hissettim. Birde şöyle bir şey var evet titriyorsunuz ama bu titremenizin sesinize yansımaması gerekiyor. Ben zangır zangır titrerken o oyunu verdiğimi hatırlıyorum. Bir sinema filmi sahnesiydi. Ve orada böyle korkunç bir adam ile karşı karşıya kalan mücadeleci bir kadın. Tam böyle ruhuma göre ilk karakterimi almıştım. Mücadeleci, adamı alt eden falan öyle bir karakterdi.
Peki yaş aralığın kaç ses konusunda? Mesela kaçtan başlıyor kaçta bitiyor?
Benim erkek çocuk baya çıkarabiliyorum. Tok bir ses rengine sahip olduğum için 40-50 yaş rahat oluyor.
Aslında tam ideal kurumsal bir sese sahipsin. Sence de bu doğru mu?
Ya öyle söylüyorlar ama ben sevmiyorum yani. Çünkü kurumsal denildiği zaman kısıtlanıyor ses. O ses rengi kısıtlanmış oluyor. Oysaki oyunculuk devreye girdiğinde, Aydoğan hocamızın çok güzel bir sözü vardır. “Mimiklerimiz hareket ettikçe o oyunculuğumuz devreye girdikçe ses renginizde değişiyor.” Ses rengim değişeceği için aslında bazen daha gençte olabiliyorum bazen daha yaşlı da olabiliyorum. Oynadığımız karaktere göre değişiyor durum. O yüzden çok kısıtlamamak lazım. İşte kurumsal işte yok sunucu vs. karaktere göre değişiyor ses.
Son olarak 10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
Ben açıkçası uzun yıllara hedef koymayı seven biri değilim. Ben anı ile hareket eden zihninde kendini bir yere oturtan ve odaklayan biriyim. Şu anda çok şükür çok güzel başladım çok güzel devam ediyorum, başarıyla adımlarımı merdiven merdiven çıkarak devam ediyorum. O yüzden her zaman en iyisi olacağım açık konuşmak gerekirse. Bu yüzden 10 yıl sonrası 5 yıl öncesi falan konularla ilgilenmiyorum. Ben en iyisiyim kendimi öyle görüyorum hocalarımız hariç. Ama şu an kendi içimde kendi çevremde en iyisiyim. Ve öyle de devam edecek. Bu şeye benziyor kurumsal firmalarda cv verince kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun? Kardeşim bir yarına çıkayım ondan sonra konuşalım. Ben Türkiye’nin en iyi sesi ve yüzü olacağım ve en başarılı kadını olmak. Ve o yolda da ilerliyorum. Ona göre arkamızdan gelecek bizimle beraber yürüyecek arkadaşlarımıza destek olmak, ben bencillikten yana değilim bencilliği sevmiyorum ne kadar birlik beraberlik o kadar güzel.