Burdur…
Bu ismi belki büyük bir ihtimalle daha önce duydunuz, belki de haritanın bir köşesinde gözünüzden kaçtı. Ama bir gün yolunuz buraya düşerse, o büyülü andan itibaren bu şehre adım atmanın sizi nasıl derin bir yolculuğa çıkaracağını anlayacaksınız. Burdur, sadece bir şehir değil; tarihin, doğanın ve insan ruhunun birleştiği bir zaman tüneli gibi.
Burdur’un sokaklarında yürürken, adeta geçmişin izlerini hissedersiniz. Yüzyıllar önce burada yaşamış insanların ayak izleri, toprakla buluşur. İlk durağınız Sagalassos olacak, eminim. Yüzlerce yıl öncesine uzanan bu antik kentte, taşlar bile konuşur gibi. Roma İmparatorluğu’nun bir zamanlar ne kadar ihtişamlı olduğunu düşündüğünüzde, taş döşeli yolların, amfi tiyatronun ve o muhteşem agoranın bir zamanlar nasıl bir hayatı barındırdığını hayal etmekten kendinizi alıkoyamazsınız. Belki o an, rüzgarın antik sokaklardan taşıdığı bir melodiyi duyarsınız, eski bir çağın fısıltısı gibi…
Sagalassos’ta gözlerinizi kapatıp o taşların soğuk yüzeyine dokunduğunuzda, insanın dünyada ne kadar kısa bir yolcu olduğunu bir kez daha hatırlarsınız. Ama o kısacık yolculuklar bile ne kadar çok anlam barındırır, değil mi? İşte Burdur da böyle; geçmişin gölgesinde saklı ama bir o kadar da diri.
Burdur, adeta Anadolu’nun gizli kalmış mücevherlerinden biri. Akdeniz’in gölleriyle ünlü bu bölgesi, her bir adımında hem tarihle hem de doğayla buluşturur sizi. Şimdi sizi yüzyıllar öncesine götürmek istiyorum; çünkü bu şehri anlamak, köklerine inmekle başlar.
Burdur’un tarihi o kadar eski ki, topraklarına her bastığınızda altında yatan gizemleri hissedersiniz. Psidya adıyla anılan bu bölge, M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanan kadim bir tarihe sahiptir. Burdur’un bu kadar eskiye dayanan bir tarihe sahip olması, onun coğrafi konumunun ne kadar stratejik olduğunu da gösterir. Bu topraklarda pek çok uygarlık gelip geçmiştir. Hititler, Lidyalılar, Persler, Romalılar… Her biri Burdur’a izler bırakmış, onu kendilerine göre şekillendirmişlerdir. Özellikle Roma döneminde, bu şehir ve çevresi tam bir medeniyet merkezi haline gelmiş.
Eğer tarihle iç içe bir yolculuk arıyorsanız, Sagalassos sizin için bir rüya gibi olacaktır. Antik Roma’nın izlerini taşıyan bu muazzam kent, dağların arasında, yükseklerde adeta bir mücevher gibi parlıyor. Tiyatrosuna adım attığınızda, antik çağlarda burada yapılan gösterilerin yankılarını duyar gibi olursunuz. O taş sıralarda oturup gökyüzüne baktığınızda, zamanın nasıl da akıp gittiğini, ama geriye kalan anıların nasıl da kalıcı olduğunu fark edersiniz. Sagalassos’un agorasında gezinirken, orada bir zamanlar ticaret yapan, sohbet eden, hayatını sürdüren insanların ruhlarını hissedebilirsiniz. Bu kent, Roma İmparatorluğu’nun ne kadar geniş bir kültürel ve ekonomik etkiye sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
Burdur’un tarihini Selçuklu döneminden Osmanlı’ya kadar devam ettirebiliriz. Selçukluların bıraktığı mirasın en önemli örneklerinden biri İncirhan Kervansarayı’dır. Kervansaraylar, bir zamanlar ticaret yollarının kalbinde yer alırdı ve İncirhan da Burdur’un bu açıdan ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.
Yani kısaca, Burdur sadece tarihi ve doğasıyla değil, kültürü ve insanlarıyla da seni sarıp sarmalar. Bu şehirde karşılaştığın insanlar, Anadolu’nun o derin misafirperverliğini taşır yüreklerinde. Bir kahve molası için bir dükkâna girdiğinde, o sıcak karşılamayı hissedersiniz. İnsanlar samimidir, doğrudandır. Konuştukça, burada yaşayan insanların köklerine ne kadar bağlı olduklarını, geleneklerini nasıl yaşattıklarını görürsünüz.
Burdur’un kültürü, el sanatlarında ve müziğinde de kendini gösterir. Yöresel türküleri dinlerken, bu toprakların sesini işitirsiniz. Yüzyılların birikimi, her notada, her ezgide canlanır. Yörenin meşhur halıları ve kilimleri, Burdur kadınlarının ellerinden çıkan birer sanat eseridir adeta.
Son olarak mutfağa geldiğinde, Burdur şiş sizi kucaklar. Etin lezzeti, Burdur’un doğasında yetişen bitkilerle birleşir ve ortaya unutulmaz bir tat çıkar. Ceviz ezmesi, tatlıyla acının o mükemmel uyumunu sunar size. Her bir lokma, aslında bu şehrin sunduğu binlerce yıllık mirasın küçük bir parçasıdır. Yolunuz bir gün Burdur’a düşerse muhakkak gezip görün. Bir sonraki köşe yazıma kadar görüşmek üzere sevgili okuyucularım.