Hatay… Adını duyduğumuzda aklımıza ilk gelen şey, o büyülü mozaikler ya da Antakya’nın dar sokaklarında dolaşırken karşımıza çıkan, bize geçmişin hüzünlü hikayelerini fısıldayan taşlar oluyor. Ama Hatay, bir şehir olmaktan çok daha fazlasıdır. Bu topraklar, yalnızca Türkiye’nin değil, bence dünyanın en derin ruhuna sahip şehirlerinden biridir. Hatay’a bir kez adım attığınızda, sanki zaman durmuş gibi hissedersiniz. Her şey biraz daha ağır, biraz daha anlamlıdır. Burada bir gün geçirmek, yılların içinde kaybolmuş gibi hissettirir. Hatay, hem bir geçmişin hem de bir geleceğin simgesidir. Burada yaşamış insanların gözlerindeki derinliği, yaşadıkları toprakların tarihinden alır.
Hatay’a gittiğinizde, kendinizi sarmalayan o kokuyu unutmanız neredeyse imkansızdır. Akdeniz’in tuzlu havası, zeytin ağaçlarının gölgesi ve dağlardan gelen o serin esinti… Ama en belirgin olanı, tabii ki yemekleridir. Hatay mutfağının her bir lezzeti, aslında bu şehri anlamanın bir anahtarıdır. Kendinizi bir tabakta bulduğunuzda, bir yudumda bir ömrü yaşıyorsunuz gibi hissedersiniz. Humus, künefe, fava… Bu yemekler, yalnızca karın doyurmaz; her bir lokmada bu toprakların tarihini, kültürünü ve insanını hissedersiniz.
Hatay’da her şey iç içe geçmiş gibidir. Bir sokakta bir Arap, diğer sokakta bir Türk, biraz daha ileride bir Ermeni, bir Hristiyan ya da bir Kürt yaşamaktadır. Hepsi bir arada, yıllarca birbirlerinin farklılıklarını kutlayarak, barış içinde yaşamışlardır. Hatay, aslında farklılıkların birleşip tek bir ruh halini oluşturduğu yerdir. İşte bu sebeple, bu şehirdeki her insanın yüzünde bir başka hikaye, başka bir kültür, başka bir bakış açısı vardır.
Burası, sadece coğrafi bir alan değil, bir kültür mozaiğidir. Birbirine çok yakın olan farklı dillerin, inançların ve geleneklerin bir arada yaşadığı, herkese birbirini anlama fırsatı veren bir yerdir. O yüzden de Hatay’ın insanı, bir anlamda “daha çok insandır”. Bu şehirdeki yaşam, basit bir geçiş olayı değildir; burada her şey derinleşir. Bir çayı içtiğinizde bile, geçmişin izlerini hissedersiniz.
Hatay, tarih boyunca pek çok medeniyetin beşiği olmuştur. Roma, Bizans, Arap, Osmanlı… Bu şehir, her biri iz bırakmış bir çok farklı kültürün buluştuğu, kaynaştığı ve zamanla birbirine etki ettiği bir noktadır. Antakya, sadece Hristiyanlık için değil, aynı zamanda dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Burada her adımınızda bir başka tarih yatar; her köşe bir başka medeniyetin parçasıdır. Bu toprakların sırtında taşıdığı yıllar, bize sadece kalıntılar bırakmamıştır, aynı zamanda hayatı ve yaşamı da bir arada var edebilmenin gücünü öğretmiştir.
1939 yılı, Hatay için önemli bir dönüm noktasıdır. Bağımsız bir devlet olarak kısa bir süre varlık gösterdikten sonra Türkiye’ye katılan Hatay, bu sürecin ardından da kültürel anlamda zenginleşmiş, çok uluslu yapısını sürdürmüştür. Hatay’ın halkı, ne zaman bir araya gelse, geçmişin acılarını unutup geleceğe umutla bakmıştır. Hatay, geçmişe bakıp bugünü değil, yarını inşa etmeyi bilmiştir. Bu yüzden bu şehri anlamak, sadece geçmişi okumak değil, geleceğe dair bir vizyon geliştirmek demektir.
Hatay’a gitmek, bir şehre ziyaret etmekten çok daha derin bir deneyimdir. Her şeyin ötesinde, burada insan kendisini bulur. Hatay’ın sokakları, dar ama sıcak; sokak aralarındaki evler, içindeki insanlar kadar samimi ve kendine özgüdür. Her evin pencere kenarında, bir çiçek ya da bir eski halı asılıdır; her evin kapısında, “hoş geldin” diyecek bir dost vardır. Hatay, misafirperverliğin sınırlarını zorlar. Sadece dışarıdan gelen bir yabancı olarak değil, kendi evinde hissetmek için geldim derken, birden bire dost olduğunuzu fark edersiniz.
Hatay’a adım attığınızda, buranın sadece bir şehir değil, bir duygu olduğunu anlarsınız. İnsanlar, sadece evlerini değil, hayatlarını da açarlar size. İskenderun’un sahilinde bir yürüyüş, Harbiye şelalelerinin serinliğinde bir kaç saat, Antakya’nın mozaiklerinde bir kaç saatlik bir zaman yolculuğu yapmak, tüm bu şehri anlamak için yeterlidir. Hatay’ın sıcak insanları ve dar sokakları, seni içine alır, seni bir parçası yapar. Sadece etrafındaki güzelliklerle değil, Hatay’daki yaşamla büyülenirsin. Çünkü Hatay, yaşamın kendisini kucaklar, her insanı eşit ölçüde sarar ve onlara huzur verir.
Hatay, bazen kelimelere sığamayacak kadar derin bir anlam taşır. Burada yaşamak, hayatı derinlemesine hissetmektir. Hatay, sadece coğrafi olarak değil, duygusal olarak da bir sınırdır. Burası, farklılıkların arasında kaybolan bir topluluk değil, farklılıkların birbirini bulduğu bir şehirdir. Hatay’ın asıl güzelliği, birbirine saygı duyan, birbirinin varlığını kabul eden insanların oluşturduğu bir ortamda barışın hâkim olmasıdır.
Burada her şey bir arada, bir ahenk içinde yaşar. Hatay, çok kültürlü yapısıyla her zaman örnek olmuş ve olmuştur. Burada, yaşadığınız her an, yalnızca bir deneyim değil, derin bir keşiftir. Bu şehirde zaman, her an farklı bir şekilde akar. Hatay’ı anlatmak, burada yaşamanın her anını hissetmekle mümkün olabilir. Çünkü Hatay, bir şehir olmaktan çok daha fazlasıdır; bir yaşam biçimidir, bir duygudur, bir kültürdür ve en önemlisi, insan ruhunu derinden etkileyen bir hikâyedir.
Hatay, her köşesinde bir sevdanın, bir dostluğun, bir geçmişin, bir geleceğin izlerini taşır. Burada bir gün, tüm dünyayı değiştirmeniz için bir ömür yeter. Hatay’ın zamanla buluştuğu noktada siz de kendinizi bulabilirsiniz.