Zeynep Reyhan Keskin, tiyatronun büyülü dünyasında, son dönemde oldukça parlayan bir yıldız. Her sahnede, izleyicileri derin bir duygusal yolculuğa çıkaran etkileyici bir performans sergiliyor. Zeynep’in doğallığı ve sahnedeki varlığı, karakterlerine inanılmaz bir derinlik katıyor. Ses tonu, mimikleri ve sahne üzerindeki enerjisiyle izleyiciyi anında içine çekiyor. Her rolünde, kendine özgü bir yorum yaratırken, izleyicilere de unutulmaz anlar yaşatıyor. Zeynep, yeteneğiyle sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda bir sanatçı olarak da öne çıkıyor. Onun sahnedeki varlığı, izleyicilere sanatın gerçek anlamını hatırlatıyor ve her performansında kalplerde bir iz bırakıyor. Sevgili Zeynep Reyhan Keskin ile uzun bir aranın ardından İznik Gazetesi ekibi olarak güzel bir röportaj’a imzamızı atmış bulunuyoruz. Bu güzel röportajımıza geçmeden önce, bizlere röportaj verdiği için sevgili Zeynep Reyhan Keskin’e ve katkılarından dolayı Feyk Sahneye sonsuz teşekkür ederiz.
Merhaba Zeynep, bize biraz kendinden bahseder misin? Zeynep Reyhan Keskin kimdir?
Merhaba, ben 10 Eylül1999’da Ankara’da Doğdum. Ortaokul yıllarımda oyuncu olmaya karar vermiştim. Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Oyunculuk/Tiyatro bölümünden mezun oldum. Hemen sonrasında İstanbul’a taşındım ve hedefim doğrultusunda ilerlemeye devam ediyorum. Dansla ilgileniyorum. Flamenko, Latin Dansları ve Halk Dansı ilgi duyduğum dans türleri arasında. Enstrüman çalmayı öğreniyorum. Şiir yazıyorum, atış yapmayı seviyorum, mesleğime dair çeşitli eğitimler almaya devam ediyorum. Özel hayatımı mesleğime yönelik kendimi donatarak, sanatla geçirmeye çalışıyorum.
İlk sahneye çıktığınız anı hatırlıyor musunuz?
Sahne almaya geleneksel Türk tiyatromuzun önemli figürlerinden biri olan “Meddahlık” yaparak başladım. Yarışmalara katıldım, çeşitli dereceler elde ettim. Ülkemizde nadirde olsa kadın meddah var. Dramatik bir metinle sahneye çıktığım ilk oyun Ferhan Şensoy’un “Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı” oyunuydu. Çok küçük yaşta mahallenin bakkal ablasını oynuyordum. O duygu, tarif edilemez bir biçimde haz vermişti bana.
Son dönemlerde adından sıkça söz ettiren “Sırrmdaki Kambur”adlı oyunda oynuyorsunuz. Ben oyunu izledim ve çok başarılı buldum. Bize biraz oyundan bahsedebilir misiniz?
Öncelikle Ekibimiz, (Murat Ufkum Kalaoğlu,Mehmet Abdullah Salk,Koray Atak,Sena Özgün,Ataberk Erkılıç) Kreatif Sanat adına çok teşekkür ederim. İlk oyunun bu kadar beğeni toplaması bizleri oldukça mutlu ediyor. Sırrımdaki Kambur İstanbul’da sahne aldığım ilk yetişkin oyunum. Benim için paha biçilmez bir değeri var. Hikayemiz Liverpool’un 1950’ler yılında geçiyor. Ana karakterimiz bir tarih profesörü. Edgar, Oxford Üniversitesi’nden atılıyor ve yıllar sonra, gizemli bir kadına aşık oluyor. Bu kadının gizemini çözebilmek için mikro mimiği keşfeden eski dostu Kane Milton’ı evine davet ediyor. İşte burada hikâyemiz başlıyor. Bireylerin nasıl toplumları etkilediğini görüyorüz. “Bencillik”, “aşk” , “dostluk” kavramını, büyük pencereden baktığımızda ise kapitalist sistemi, sosyolojiyi, psikolojiyi, politikayı, bilimi, sanatı ve tarihi tartışıyoruz. Oyunun 1950’ler yılında geçmesi yani mikro mimiklerin keşfedildiği yıllarda geçmesi, hikayemiz açısından önemli bir etken oluyor. Kısaca “tarih tekerrür ediyor.” İşte bütün bu kavramlar Sırrımdaki Kambur’u evrensel ve zamansız bir yapıt yapıyor. Bu bütünlüğün içinde bir oyuncu olarak dans etmekten müthiş bir keyif alıyorum.
Kreatif Sanatta Yaptığınız ilk Oyun Sırrımdaki Kambur Üstün Akmen Tiyatro Ödüllerinde Teşvik ödülüne laik görüldü Öncelikle tebrik ediyorum ve duygularınızı merak ediyorum. Ne söylemek istersiniz?
Tekrar tekrar teşekkür ediyoruz. Kreatif Sanat, aslında konservatuarda beraber eğitim aldığımız arkadaşlarımla kurduğumuz bir çatı oldu. Hem yönetmenimiz hemde oyunumuzun yazarlarından biri olan Ufkum Kalaoğlu’nun emeği büyük. Sırrımdaki Kambur, bizlere bir ekip olarak neler başarabileceğimizi, üretkenliğimizi ve çabamızı ortaya koyarak hedeflerimize adım attığımızda meyvesini toplayabileceğimizi ispatladı. İlk göz ağrımız ve bizim gurur kaynağımız. Sanatın birleştirici ve büyülü gücünü gördük. O kadar insanın emeği var ki anlatamam. Feyk sahne bize kapılarını açtı. Sevgili Süpervizörümüz Sibel Akdeniz, değerli büyüğümüz Dilek Denizdelen, Nesimi Kaygusuz dekor yapımında Murat kalaoğlu, Murat Ceyhan Müziklerimizi Yapan Mert Onelge. Feyk Sahne gönüllüleri ekibi. Hep beraber aldık ödülü. Bir oyuncu olarak böyle bir ekipte ve projede yer almanın mutluluğunu doruklarda yaşıyorum.
Sizi oyunda beş farklı koöstümle görüyoruz. Sahnede yoğun bir trafik söz konusu. Biraz da oynadığınız Edna karakterini anlatır mısınız?
Evet, yoğun bir sahne trafiği var. Özellikle, Edna’nın hikâyeye dahil olduğu sahnelerden sonra ritim oldukça hızlanıyor. Yönetmenimiz, Ufkum Kalaoğlu Seyircide bir illüzyon yaratmak istediğini söylemişti. Bu nedenle 5 farklı kostümüm var. Her sahne için ayrı bir kostüm, aksesuar, saç ve ışık tasarlandı. Zaman atlamalarıyla beraber 40 dakika içerisinde 7 defa kostüm değiştiriyorum. Kuliste veya perde arkasında muhakkak bir yardımcı arkadaşımız oluyor. Çünkü, 1 dakika içinde tamamen farklı bir kostüm, aksesuar ve saçla tekrar sahnede olmam gerekiyor. Edna’dan söz edecek olursam, her kadın oyuncunun oynamak isteyeceği bir rol bana göre. Çok derin ve zor bir dönem kadını. Sırrımdaki Kambur’un kilit karakteri. Bütün oyunu Edna’nın gizemini merak ederek izliyorsunuz. Bu nedenle daha fazla detaya giremeyeceğim.
Sırrımdaki Kambur’da Diktatörlüğe giden bir yol haritasından söz ediliyor. Böyle bir haritanız olsaydı siz ne yapardınız?
“Diktatörlük” kavramı tarihten bugüne baktığımızda pozitif etkiler doğurmamış. Bir toplumu, kurumu ve kişiyi sorgusuz yönetmek oldukça ürkütücü geliyor bana. Diktatör olabilmek için bir yol haritası bulsaydım onu hiç düşünmeden yok ederdim. İnsanlığın sorgulamaya, eğitime, öğrenmeye ve özgürlüğe yani uyanmaya ihtiyacı var.
Sırrımdaki Kambur’da aşk büyük bir çatışmaya neden oluyor. Edna bir karar vermek zorunda kalıyor. Siz Edna’nın Yerinde olsaydınız ne yapardınız?
Edna’nın dünya görüşü, idealleri ve karakteri aşkla bambaşka bir boyuta geçiyor. İki ateş arasında kalan bir kadın nasıl bütün zorlukların üstesinden gelip etik bir karar verebilir ki? Edna, bize en güzel şekilde cevap veriyor. Edna’nın yerinde olmak ve böyle bir karar vermek istemezdim. Galiba duygularımın peşinden gitmeyi tercih ederdim.
Kariyeriniz ile ilgili hedefleriniz neler?
Ülkemizde çok iyi meslektaşlarımın olduğunu ve bu mesleğe gönül veren çok yetenekli gençlerin olduğunu biliyorum. Sadece tiyatro yahut oyunculuk olarak düşünmeyelim. Sanatın Her Köşesinde kolektif olarak bir bütünlük sağlamalıyız. Daha iyi bir dünya ülküsü bilinci kazandırmayı hedefliyorum. Bu ancak sanatla mümkün olabilir unutmayalım.
Klasik olacak ama nasıl bir karakter canlandırmak isterdiniz?
Canlandıracağım karakterden ziyade, Hikâyeler önem taşıyor benim için. Dizi, sinema ve tiyatro olması fark etmez. Oyuncu kişisi olarak bir yapboz’un parçası oluyorum. O yapboz’un ne söylediğine bakarım. Bana göre seyirci o işle, o eserle karşılaştıktan sonra hayata aynı yerden bakmamalı. Seyircide bir şey uyandıramadıysak şayet başarılı olamamışızdır. Hepimizin hayatına karakterler girip çıkıyor. Nasıl olduğu ve kim olduğuna değil bizde ne değiştirdiğine ve nasıl bir iz bıraktığına bakıyoruz. Oynamak isteyeceğim karakter hikâyede biriz bırakmalı.
Son olarak sizin gibi genç ve yetenekli arkadaşlarımıza ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?
Öncelikle bu mesleğe tâlip çok kişinin olduğunu bilmelerini isterim. Naçizane tavsiyem şimdiden sanatın içine atlayıp yüzmeye başlasınlar. Kendilerini donatsınlar tıpkı bir savaşa hazırlanıyor gibi. Müzikle, dansla, sporla, film izleyerek ve kitap okuyarak güç toplasınlar. Bu meslek okyanus ve gökyüzü gibi masmavi upuzun bir yolculuk.