KELAM VE ÖTESİ: TUVANA CEYLAN’IN ŞARKILARI

0

Tuvana Ceylan, Türkiye’nin genç ve heyecan verici seslerinden biri olarak müzik dünyasında parıldayan bir yıldız. Özellikle “Kelam” adlı şarkısı, onun müzikal yeteneğini ve duygusal derinliğini en iyi şekilde ortaya koyuyor. Bu şarkı, beni her dinlediğimde farklı duygulara sürükleyen, içsel bir yolculuk sunuyor.

Tuvana Ceylan’ın sesi, kelimenin tam anlamıyla büyüleyici. O, şarkı sözlerini anlamlandırmak için bir araç olarak değil, bir hikaye anlatıcısı olarak kullanıyor. Her notayı, her kelimeyi özenle seçiyor ve dinleyicisine dokunmak için kalbinden gelen her duyguyu sesine yansıtıyor. “Kelam”ın melodisi, tınısıyla ve ritmiyle insanı adeta bir büyüye çekiyor ve Tuvana’nın yorumuyla birleştiğinde ortaya çıkan duygusal yoğunluk, dinleyicinin ruhunda derin izler bırakıyor.

Tuvana Ceylan’ın sahne performansları ise izleyenleri büyülüyor. Sahnedeki enerjisi ve karizmasıyla her anını adeta bir sanat eseri gibi sunuyor. Şarkıları, sahne performansıyla birleştiğinde, dinleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatıyor ve onunla birlikte o müziğin içinde yolculuk yapma şansını veriyor.

Genç yaşına rağmen, Tuvana Ceylan’ın müzikal olgunluğu ve sanatsal vizyonu dikkat çekici. “Kelam” gibi şarkılarla kendini kanıtlamış olması, onun müziğe olan tutkusunu ve gelecekte neler başarabileceğini merak etmemize sebep oluyor. Onun sesindeki o derinlik ve içtenlik, dinleyiciyi bir anda alıp başka bir dünyaya götürüyor ve müziğin sihirli dokunuşunu en saf haliyle yaşatıyor.

Tuvana Ceylan, Türkiye’nin müzik sahnesinde kendine sağlam bir yer edinmiş ve gelecekte de bu başarısını sürdüreceğine inancım tam. Onun şarkıları, duygusal zenginliğiyle, insanın iç dünyasına dokunuyor ve müziğin evrensel dilini en güzel şekilde ifade ediyor. Kendi müzik yolculuğunda ilerlerken, dinleyicileriyle paylaştığı her eserle birlikte müzikal anlamda derin bir etki bırakıyor ve benim için de unutulmaz bir sanatçı olma yolunda ilerliyor. Şimdi gelin bu değerli sanatçımız ile olan bu harika röportajımıza göz atalım.

Klasik olacak ama Tuvana Ceylan kimdir? Neler yapar? Tam olarak nedir hayat hikayeniz?

En sevdiğim soru benim bile kendimi tanımlamam gün geçtikçe zorlaşıyorken 🙂 Bir çok tanım benim için hareket halinde ama en kestirmeden ve sabit şekliyle hep kökteki misyonunun peşinde koşan, bunun için de kendini bildi bileli sanatı araç edinen biri diyebiliriz.

Her insanın küçük yaşlardan itibaren belli başlı hayalleri olur. Sizin içinde müzik piyasası hayallerinizden bir tanesi miydi?

Ben çocukluğumdan beri pek fazla şeyle ilgileniyorum ama çocukken de bir şarkıyı dinlerken “ben olsam şurasını şöyle yapardım, burasını böyle” dediğimi çok hatırlarım. Hep kendimi bir koltukta müzisyenleri yönetirken, şarkılar yaparken hayal ederdim ya da stüdyom ve sanat okulum falan olurdu. Belki sahne üzerinde değil ama mutfağında olma hayallerim evet çok küçük yaşlarda başladı.

Zorlukları nelerdir ve mesleğinizden memnun musunuz?

Bence en büyük zorluğu eğer bu işi para kazanmak ve görünürlük için değil de tutku halinde ve herşeyden önce kendiniz için yapıyorsanız gün biterken “e nasıl hayatta kalacağım ya da nasıl egomu tatmin edeceğim” duygusuyla hiç bitip tükenmeyen o ikircikliğe düşmeniz hele hele şu anki Türkiye şartlarında. Şimdi daha da o makas açıldı çünkü ekonominin gidişatı her geçen gün sanatı daha da lüks haline getiriyor, haliyle bütün toplum dinamikleri etkileniyor bu durumdan. İnsanlar “iyi müzik”, “nitelikli” işlerin peşinde değil kafasını dağıtabileceği ve kolay tüketebileceği şeylerin peşinde. Sosyal medyanın manipülasyonu, kötüleşen hayat şartları, beyne anında dopamin yükleyebilmek için hızlı tüketim araçlarını elde etme dürtüsü derken şu şartlarda insanların açıp 9 dakikalık konçerto’yu dinleme gibi bir lüksü olabilir mi? Gülerler insana, o insanın “işi yoktur” ya da “tuzu kurudur’’. Halbuki nasıl da zihnimiz çoraklaştı, ben bunu son 5 senede bile hissedebiliyorum.

Vokal olarak hangi tür parçaları okuyorsunuz ve çalmaya sevdiğiniz enstrümanlar nelerdir?

Aahahahha “ne iş olsa yaparım abi” cilerdenim aslında. Ama doğaçlamaya dayalı doğasından dolayı caz söylemeyi ayrıca seviyorum, halk müziği ve dünya müziklerini de söylemeyi seviyorum. Ama mesela tuhaftır çalmaya ve söylemeye hiç yeltenmediğim halde playlistimde en çok prog rock,fusion ve Indie bulursun. Enstrümanda da farklı disiplinleri birleştirmeyi seviyorum genelde caz armonilerini etnik işlerle birleştirmeyi seviyorum ama dediğim gibi benim için ucu çok açık birşey.

Size göre mesleğinizin en eğlenceli yanı nedir?

Üretmek. Sıfırdan üretmiyorsan da var olanı eğip bükmek, hamurunu yeniden şekillendirmek. Kısacası kendi zihnini ortaya koymak. Bana bu, isterse dünyanın en iyi sesine ya da en iyi tuşesine sahip bir müzisyen olsun üretilmiş bişeyi tekrar tekrar yorumlamaktan bin kat daha cazip ve heyecan verici geliyor.

Dinleyici kitleniz ve sosyal mecralardan sizi takip eden hayranlarınızla aranız nasıl?

Ben bu açıdan çok mutluyum, çünkü beni dinleyen insanların hiçbiri beni dinlemek ya da takip etmek istediklerine karşılaştıktan ilk 5 saniye içinde karar vermiyor, gerçekten ilgileniyor, irdeliyor, dinliyor, güzel sorular soruyor, son derece samimi ama inandıkları şeylerde ciddiler. Zaten çoğu ya çok iyi müzisyen, ya da çok iyi bir dinleyici. Daha ne isterim.

Sahneye ilk çıktığınız anı hatırlıyor musunuz? Nasıl bir duyguydu? O heyecanı tarif etmek gerekirse tam olarak nasıl tarif edersiniz?

İlk çıktığımda 6 yaşındaydım, Silivri Belediye Tiyatrosundaydım ve Japon bir yönetmenin “Atom Bombası” isimli oyununda ufak bir rolüm vardı, ilk sahnemdi. Yani genel olarak sahne diye sorduğun için bunu söylüyorum, bak mesela o güne ait çok önemli bir anım var. Şimdi bu oyun çok ağır bir oyundu dramdı hatta modern bir tragedya bile denebilir, bende 6 yaşında bile oyunun ağırlığını hissedebiliyordum. Herkes siyah pelerin giymişti, biz Hiroşimada ölenlerdik ama bana ekipteki tek çocuk olarak pespembe bir hırka giydirmişleri. O kontrastı anlamıştım.
Siyahların içinde “pembeyi” temsil etmek çok hoşuma gitmişti ve bu bana bayağı rehber oldu. Ben yaptığım her işte kontrastı, diyalektiği kurmanın peşinden gittim.

Son zamanlarda çok dikkat çeken ‘Kelam’ adlı şarkınızdan bahseder misiniz?

Kelam benim göz bebeğim, Tuvana’nın tam olarak tarzını anlamak isteyen bence okumaya ara verip hemen Kelam dinleyebilir. Pandemi zamanı prodüktörlüğünü Dedublümandan arkadaşım Mustafa’nın yaptığı ve yine Dedublümandan çok sevdiğim arkadaşlarımla birlikte çaldığımız parça. Yazıp çizmem yıllar öncesine dayanıyor, ürettikten sonra ürettiğiniz şeye tutunmak ve ona güvenmek çok önemli. Su yolunu buluyor bir şekilde.

Sahnede yaşamış olduğunuz en ilginç veya en komik bir anınız var mı? Varsa paylaşmak ister misiniz?

İrili ufaklı birçok anım var ama en akılda kalanları hem tiyaro sahnesinde hem de müzik sahnesinde ana akıştan kopup arkadaşlarımla doğaçlamaya başladığım zamanlara dair oluyor.

Sizi siz yapan en önemli etken nedir ve müzik sektörü dışında nasıl bir Tuvana Ceylan var?

Ben kendimi bildim bileli farkıda olarak ya da olmayarak sürekli araştırma halindeyim. Baktığım, duyduğum, algıladığım herşeyi her duyguyu sanatsal bir zemine dökebilmek için uğraşıyorum. Bu özel bir çaba değil kesinlikle varoluşsal birşey artık kabul ediyorum, bazen insanlarla arama bu bakış açımdan kaynaklı ciddi algısal mesafeler giriyor ya da beni mental olarak bitirip tüketiyor ama onunla yaşamayı öğrendim diyebilirim. Yani müzik sektörü dışında da sokakta kendi kendine ya da bir ağaçla konuşan Tuvana görebilirsiniz.

Yakın bir zamanda dinleyicilerinizi ve bizleri bekleyen bir projeniz var mı?

Tabiki, yaz sonu 3 şarkımı yayınlayacağım şu an klip çekimleri ve mixleri ile uğraşıyorum. Bu esnada da üretmeye ve yeni projeler geliştirmeye devam ediyorum. Müziklerini besteleyip düzenlediğim Drakula müzikaliyle yeni sezona hazırlanacağız, bu sezon artık İstanbula taşınacağım için beni büyük bir hengame bekliyor. En çok hasret kaldığım konserlere başlamak ama istediğim düzende olmazsa konserler için acele etmeyeceğim.

Müzik piyasasında en çok yapmak istediğiniz şey nedir? Bunu öyle ya da böyle yapacağım, bir şekilde başaracağım dediğiniz türden?

Kafamdaki çok net. Bir şarkı yazarı ya da şarkıcı – gitarist olmanın ötesinde hele ki şu “yapay ve hızlı” dönemde müziğimi en ince ayrıntısına kadar işleyip iyi bir besteci – aranjör olarak güzel işlere imza atmak. Dediğim gibi mutfak her zaman benim için daha ilginç bir yerdi ve mutfakta şefleşmek için her geçen gün yeni şeyler öğrenmeye devam ediyorum.

Kendinizi müzik yolunda 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz? Yani belli başlı projeleri başarmış bir Tuvana Ceylan’ı görebilir miyiz sizce?

Diğer soruda bahsettiğim gibi prodüksiyon koltuğunu sağlamlaştırmak istiyorum ilk etapta. Sanatın kendisi çok “multi” bir iş zaten, onu bir yere sıkıştırmak olanaksız. Bu nedenle üretimlerimin sadece işitsel olarak değil görsel, düşünsel her açıdan alt metnini donatabilmeyi başarmak öncelikli hedefim.

Son olarak sizin gibi genç ve yetenekli arkadaşlarımıza ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

Zor bir soru. Ama kendi hatalarımdan yola çıkarak “bireysel alanınızı ve tutkunuzu koruyun evet ama bu işi kendi kendinize yapmak istemiyorsanız mutlaka sosyalleşin, yardımlaşın, network kurun ve trendleri takip etmeyi de ihmal etmeyin” diyebilirim. Ama bu tavsiyeyi zaten “kolaycılıkla uzun vadeli kalıcılık sağlanamaz, sağlam işler için emek ve akıl lazım” ı idrak etmiş arkadaşlara verebilirim.

Leave A Reply

Your email address will not be published.