Her hafta birbirinden farklı seslendirme sanatçılarıyla hız kesmeden İŞTE O SES röportajlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz. İznik Gazetesi ekibi olarak siz değerli okuyucularımız için hazırladığımız bu yazı serisi son zamanlarda en çok okunan yazılar arasında yer almakta. İlginiz ve alakanız için sonsuz teşekkürler. Bu hafta hem sesiyle hem de samimi oluşayla dikkat çeken sevgili Cemre Özden Deniz ile harika bir röportaj yaptık. Seslendirme hayatına nasıl başladı? Bu işe başlamak isteyenlere ne gibi tavsiyeler veriyor? Hepsi ve daha fazla bu röportajımızda.
Seslendirme sektörüne kaç yılında ve nasıl başladınız?
Seslendirme sektörüne 2013 yılında adım attım. Fakat bu sektöre pek de uzak sayılmazdım; hemen yamacındaydım. Esasında benim alanım müzik. 7 yaşında belediye korosunda solo performanslarla başlayan serüvenim; genç kızlık yıllarımda şan dersleri ve çok kıymetli eski TRT spikeri Güler Kazmacı’dan diksiyon dersleriyle devam etti. Sonraki senelerde çok sesli klasik müzik korosu Istanbul European Choir’a soprano olarak başladım. Bunların dışında profesyonel iş hayatım zaten medya üzerineydi. Yakınında kıyısında dolanırken seslendirme sektörüne adım attım. Öyle müthiş havalı bir hikaye anlatmayacağım zira çok zorlu bir süreçti ve ben de gerçekçi ve net bir insanım. Haftanın neredeyse 6 günü, sabahtan akşama dek 1 yıl boyunca rabarba ile başladım. Sıkıntılı ama mesleki anlamda çok şey katan zamanlardı. Sabır ve inanç mühim… Ardından reklam, oyun, oyuncak vb seslendirmeler de peşi sıra geldi. Bu süreçle paralel olarak ilerleyen yıllarda; kalbimin takriben %95’ini kaplayan müziğe kulak verdim ve şu andada sektörde yoğun olarak müzik direktörlüğü yapmaktayım.
İlk ses verdiğiniz karakteri veya seslendirme hayatınız boyunca ses verdiğiniz kaç karakteri hatırlıyorsunuz?
Aslında bunu cevaplamak zor. Çünkü muhtemelen ilk olarak minik bir rol için “Evet!” Ya da “Merhaba!” deyip çıkmış ve sevinmişizdir=) Ama adamakıllı ilk kayda değer işin ne diye soracak olursanız; ilk yılımın sonlarında TRT Ulus Stüdyoları’nda, pek değerli seslendirme yönetmeni Güzin İlyasoğulları ile TRT Çocuk için hazırlanan Doki Takımı isimli çizgi filmin ana karakterlerinden biri olan Anabella’yı seslendirmiştim.
Seslendirdiklerimden bazıları ise; The Cuphead Show’da Ms Chalice, Scandal’da Abby, Good Trouble’da Isabella, Waves ve Hot Air filmlerinde Taylor Russel, Mavka Ormanın Ruhu’nda
Mavka, Büyük Kırmızı Köpek Clifford çizgi dizisinde Emily Elizabeth.
Playstation oyunlarından Destruction Allstars’ta Twinkle, Mobile Legends’ta Kagura.
Oyuncaklardan ise Clemontoni markasına ait Baby Robot’un sesiyim.
Reklamlardan Zuru Toys’a ait Rainbocorns ürünlerinin yıllardır sesiyim.
Müzik direktörlüğünü üstlendiğim projelerden bazıları ise şöyle;
Barbie Big City Big Dreams/ Netflix, The Legend of Vox Machina/ Amozon Prime, The Goddess of Spring/ Disney+, Barbie Mermaid Power/ Netflix, Barbie It Takes Two/ Netflix, The Cuphead Show/ Netflix, Naked Mole Rat Gets Dressed: The Underground Rock Experience/ HBO Max, Earth to Ned/ Disney+, Cocomelon/ Netflix, Farzar/ Netflix, Paradise PD/ Netflix, Polly Pocket/ Youtube Cave Club/ Youtube ve sayamadığım nice projelerde yer aldım.
Peki kendi sesinizi sosyal mecralarda veya TV de duyunca nasıl tepkiler veriyorsunuz?
Öyle kendi sesine hayran, seslendirdiği projeleri defalarca izleyen biri hiç değilim. Denk geldiğimde ise maksimum “Aa ben.” Diyorumdur. Benim için bu; mesleğimiz gereği oldukça olağan ve sıradan bir durum açıkçası.
Her insan seslendirme yapabilir mi neler gerekiyor?
Her insan yapmamalı. Yapamaz diyemiyorum çünkü mesleğin yapılabilitesiyle ilgili kısımda çok büyük beklentilerim kalmadı. Bence artık bunun için minimum kriterler söz konusu oldu. Bunlar da; ortalama bir yetenek, standart bir diksiyon. Tabii böyle olmamalı ama durum şu an bu gibi görünüyor.
Gerektiğini düşündüğüm şeyler ise; kesinlikle ortalamanın üzerinde bir yetenek, sıfır taklit-özgün bir ses rengi, halihazırda gelişmiş bir diksiyon (ki geriye sadece dublaj jargonunu öğrenmek kalsın.)
Peki son zamanlarda seslendirme sektörünü ve meslek hayatınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşlerin çok yoğun olmadığı bir dönemdeyiz. Dijital platformların Türkiye pazarına girdiği ilk yıllar gibi değil elbet. Ama şükür… Benim meslek hayatım iseson 3 senedir daha çok müzik direktörlüğü ve vokal olarak ilerliyor. Bu bakımdan da aslında çok mutlu olduğum bir noktadayım. Müthiş bir ekibim var ve birlikte harika müzikal projeler yapıyoruz. Bunun yanı sıra sevdiğim insanlarla özel projelerde, vizyon filmlerinde, oyun ve reklam işlerinde halen dublaja devam ediyorum. Ama şunu inkar edemem ki; müziği her zaman önde tutuyorum.
Seslendirme sanatçısı olmak isteyenlere ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?
Öncelikle bu mesleği bir hobi aracı ya da “kolda altın bir bilezik” gibi görmemeliler. Bu; tüm zamanlarını alacak ve başlı başına odaklanmaları gereken bir meslek. İlk 2 senenin maddi ve manevi sürüncemeli geçeceğini ve o süreçte de beklentilerini sıfıra yakın tutmaları gerektiğini düşünüyorum. Aksi örnekleri nadir de olsa bazen görüyoruz; fakat bu durumu ben sağlıklı bulmuyorum. Her şey, yeri ve zamanı gelince verim sağlıyor. Sektöre girmek isteyen gençlere ise naçizane tavsiyem şu yöndedir; rabarbayı es geçmesinler, rolü küçümsemesinler, sabırlı olsunlar, yapabileceklerinden gerçekten emin iseler pes etmesinler.Benim en önemsediğim kısım; sektörde çalışan tüm teknik
arkadaşlarımız ile yönetmenlere karşı saygılı olsunlar, “Ben bu işi çözdüm.”, “Ben yaptım; oldu.” asla demesinler. Mümkünse sadece yetenekleri, çalışkanlıkları, sabrı, saygısı ile piyasada anılsınlar.
Peki son olarak bu sektörde gelecekte kendi konumunuzu nasıl görüyorsunuz?
Allah kısmet ederse ve sağlıkla o günleri görebilirsem; sektörün tüm zorluklarına rağmen bundan 20 yıl sonra da hala dimdik ayakta kalabilen, hem müzik direktörlüğü hem de seslendirme alanında hatrı sayılır, saygın bir meslek erbabı olabilmeyi diliyorum.