YERYÜZÜNÜN BÜTÜN RENKJLERİ VE GÖKYÜZÜ RESSAMIN PALETİNE DÜŞER…

0

Hiç şüphe yok ki insan onca sıkıntı ve mesele sırasında bile sanatla nefes almış. Sisli zihnindeki büzüşmeleri ortadan kaldırmanın arayışına yelken açmıştır. Bu ona iyi gelmiştir. Daha sağlıklı bir hale gelmenin başka bir yolu yoktur.

Sanatçılarda, sanatçı eğilimleri olan kimselerde yaratıcı bir taraf vardır ve zaman zaman bunu öne çıkararak kendine yeni bir dünya, iklim yaratabilir.

Ve orada artık rahattır. Dünyanın boğucu havasından dışarı çıkmış ve bunu dünyaya, hayata bir şey ekleyerek, katarak gerçekleştirmiştir. Bu kolay bir iş değildir.

Nuri İyem iyi bir ressamdır. Bir gün boya malzemelerini ve şövalesini alır, kırlara çıkar ve bir yere kurulur. Şövalesini kurar, çantasını açar, sandalyeye oturur, şövalede tuval asılıdır.

Bir adam gelir ve sorar: Üstat ne yapıyorsun, diye.

Nuri İyem: Şu karşıdaki ağaçları yapacağım, diye yanıtlar adamı.

Adam da “Niye ki o ağaçlar zaten varlar, niye o ağaçları yapıyorsun” der.

İnsanla birlikte sanat hep var, var olmuş.

Mağara duvarlarında resimler görüyoruz. Bunları boyamış, etrafını güzelleştirmek istemiş, daha yaşanır kılmak istemiş.

Tapınaklarını, çevresini güzel düzenlemiş, çiçeklendirmiş, kaldığı yerleri evlerini süslemiş, süs eşyaları koymuş, gözüne güzel gözüksün diye. Velhasıl güzelden, güzellikten uzak durmamış, duramamış.

Bunda kadının eli de var. Bu yadsınamaz çok ünlü kadın ressamlar var. Bana çok ilginç gelen bir şey var. Erkek ressamlarda olduğu gibi kadın ressamlarda kadın resimlerini yapıyorlar. Çeşitli biçim ve ifadelerle.

Ressam doğada olan bir şeyi, o mis gibi meyveleri bir tabağın içinde gayet güzel bir şekilde düzenleyerek, çeşitli renkler ile boyamak suretiyle eve getirmiş, Natürmort yapmıştır.

Büyük deneme yazarı Salah Birsel “Asansör” adlı kitabında hemen ilk deneme yazısında renkler ile oynaşır ve derki “Ressamları severim, Renklerin altında, üstünde, yamacında, ayakları dibinde yatarlar. Düşünceleri, duyguları, solukları bile boya kokar. Nedir, çoğu kimi renklere yakın durursa, kimilerinden de felek felek kaçar” der.

Renkler dünyasında zıplayarak, oynayarak gezer. Hangi renge, hangi ressam vurgundur. Hangi renk nerede bulunur, anlatır durur. Renkler peçelerini bitkilerde açar, der. Çiçeklerin, bitkilerinde ayrı ve insanı da düşündürecek bir dünyaları vardır.

Ezan Çiçeği belki inanmayacaksınız ama akşam ezanı sırasında açar, gündönümü bitkisi yüzünü güneşe döner.

Renklerle çok oynayan ve birçok renkle cebelleş olan ressamlardan biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur.

Çok şey de denemiştir. Çok farklı bir ressamdır. O grubunun en eksantrik ressamlarından biri sayılır. Resmin dışında şiir yazar. Yaman bir şairdir. Seramikle boğuşur, değme insan baş edemez onunla. Yazılar hazırlar, yazıları vardır, kitaplanmış. Daha ne yapsın ki. Bedri Rahmi bir kitabında “Yaşasın Renkler” adlı bir yazı kaleme alır. İnsanları renklerle bahtiyar etmek, sevindirmek yahut perişan etmek ressamın elindedir. Öyle ya, lale çeşitlerini bir raya toplayan bu bahçede insanların yüzünde parlayan ışık nereden geliyor?

Yüz bin mumluk bir lambanın başaramayacağı bu gülen aydınlık, bu can evimize kadar işleyen sevinç bize doğrudan doğruya renk dünyasından geliyor.

Elli türlü kırmızı, elli türlü mavi, elli türlü beyaz, elli türlü sarı. Eder sana dört yüz renk. Buna bir o kadar katın. Bakın ne müthiş bir aydınlık, bir sevinç kaynağı bulacaksınız, der.

Ve “Yaşasın Renkler” diye bir tümce salar dünyaya.

Elektrikler kesildiği zaman Picasso’da ağaçları, doğaya hiç bakmadan boyamaya koyulur. Doğadan aldığı her şeyi yıkıp yere indirir. Onlara bambaşka bir yaşam, bambaşka bir kişilik katar.

Sonuçta ağaçlar benim diye bir uzun hava çağırır.

Deniz sarıya boyanır, gökyüzü pembeye bu ressamın elindedir. Kah bir çocuk olur, Naiftir resim, kah Cezanne Monet.

Kim insan vardır, evinde bir kağıt duvara asar, oraya bir resim yapar. Bir kente gitti mi, güzel sanatlar galerilerine kendini atar, resimler inceler. Farklı resimler görür. Farklı ressamların hayatlarını okur. Filmlerde konu alan hayatları onu çeker.

İyidir, iyi gelir.

Hele resim yapmak daha iyi gelir.

Bir resim paleti ve onun üstündeki renkler, bir karıştırın onları onlarla bir başka dünya yaratın. Bu inanılmaz bir şeydir. Tecrübe edilmiş, insana heyecan verir.

“Umudun Tarifi” adlı bir filmde şöyle seslenilir “Bu dünya bize görmemiz için hediye edilmiştir. Herkesin bir hikayesi var. Kendimizi önemsemeliyiz.”

Sanatla ilgilenirseniz bir hikayeniz de olur. Bir hikaye de yazabilirsiniz. Onlar renk ile.

Newton çarkı diye bir deney vardır. Bin türlü renklerin yer aldığı bir çarkı çevirin hızla, ortaya yalnız tek bir renk çıkar. Beyaz.

Işık çıktı mı bütün renkler bir gelin gibi süzülür, gülümser, çiçeklerin düğünü başlar, böcekler kıpırdaşır. Onlarda bin bir renk taşırlar.

Yağmurdan sonra gökyüzünü süsleyen Ebem Kuşağı sizin için gökyüzünü bir gelin alayına benzetir.

Yaratıcı Kudreti daha ne yapsın ki?

Siz bunları görün paletinizde ki karıştırdığınız renkler ile bunlardan yararlanarak bir şey yapın, siz de hayata hediye katın.

 

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.