27 Mayıs 1960 Askeri hareketi tam bir ihtilaldir. Ama bu “ihtilal” kelimesi yıllarca söylenememiş, yıllarca yazılamamıştır. Bunun yerine “Devrim” kelimesi kullanılmıştır. Zamanla tartışılmaya başlanmış, 20 yıldan fazla 27 Mayıs günleri “Anayasa ve hürriyet” bayramları yapılmıştır. Türkiye’nin pekçok il, ilçe yerleşim merkezlerinin en güzel meydanlarına, caddelerine, hemen hemen her yere “27 Mayıs” ismi verilmiştir. 27 Mayıs caddesi, 27 Mayıs alanı gibi.
27 Mayıs 1960 İhtilali, Türk milletini ciddi şekilde birlikten, beraberlikten uzaklaştırmıştır. Hatta, o zamanlar Demokrat Partililere “gerici” tanımlaması yapılmıştır. 1961 seçimleri ve TBMM yasama görevini yapmasına rağmen ordunun meclis üzerindeki baskısı hep devam etmiştir. İhtilalin getirdiği Cemal Gürsel Paşa Cumhurbaşkanı seçtirilmiştir. Gürsel Paşa daha sonra rahatsızlanmış ve bilincini kaybederek aylarca yoğun bakımda “koma” kalmıştır. Sonra bu sağlıksız durum sona erdirilmiş, bu kez de yine genel kurmay başkanı iken Cevdet Sunay Paşa Cumhurbaşkanı seçtirilmiştir. Böylece Devlet hep asker kökenlilerin elinde olsun istenmiştir.
Cevdet Sunay soğuk görünüşlü, renkli gözlüklü, siyasetin esnekliğini, inceliğini beceremeyen, sert görünüşlü, aslında munis bir insan idi. Pek az konuşurdu, çoğuncada eline verilen yazıları okurdu, öyle nutuk atan biri değildi. Hatta birazda yaklaşımları zayıf olduğu için o yıllarda basında af buyurun “öküz” fıkraları moda olmuştu.
Sanırım 1968 ortalarında ben Yurtlar Kurumuna bağlı İstanbul-Vezneciler Erkek Öğrenci yurdunda öğrenci temsili başkanı idim. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay bizim öğrenci yurdunu ziyarete gelmiş. Tabii yanında Vali, müdürler falan kalabalık. Bana haber verdiler, indim, yanlarına gittim, hoşgeldiniz dedim, kendimi tanıttım. Öğrenci yurdu hakkında epey geniş bilgi sundum. –Yurt müdürümüz şeker hastası idi, rahatsızdı, iyi konuşamıyordu- Benim anlatımımdan memnun olmuş ki elimi sıktı, yaverine işaret etti “- öğrencimizin bilgilerini al, onu köşke davet edelim” dedi. Teşekkür ettik, yaverine adımızı, gerekli bilgileri sunduk.
Sonra bizim öğrenci yurdundaki görevimiz bitti. Cumhurbaşkanımızın görev süreci bitti, ne arayan oldu, ne soran. Bize kaldı böyle bir hatıra.
Yıllar geçti, 1972 de yedeksubay asker olduk. İstanbul-Tuzla Piyade Okulunda askerlik başladı. Biz 6-7 Bursalı aynı takıma düştük. Takım içinde de mangayı oluşturduk. Bursaspor kurulmazdan önce Akınspor vardı. Zaten Akınspor-Acar idman ile Merinos ve Mensucat amatör takımları 1963 de Bursaspor’u oluşturmuştu. İşte o Akınspor’un kalecilerinden Taner Arnaz’da manga arkadaşımızdı. Birde onun arkadaşı Şener var idi. Bunlar Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı bölümünde öğretim üyesi idiler. Taner anlatmıştı: Üniversitede çocuk eğitimi konusunda geniş bir panel düzenlemişler, toplantıya C.Başkanı Sunay’da davetli imiş. Sunay, toplantıda konuşulanları çok beğenmiş ve bu çalışmayı yapanları köşke davet etmiş. Davet edilen gün ve saatte başta Hacettepe Üniversitesi rektörü ve toplantı düzenleyenler, konuşmacılar köşke gitmişler. Davet saati 12.00 olduğu için herkes herhalde Cumhurbaşkanı bizimle yemekte sohbet edecek diye hazırlanmışlar ama kabul salonunda epey bekletilmişler. Sonrada Cumhurbaşkanı robdöşambr(pijama üzerine giyilen belden kuşaklı önü açık palto gibi ince giysi) ile bekleme salonunun çıkış kapısına durmuş, oradan gelenlerin elini sıkmış, birerde çikolata tutmuşlar haydi güle güle.
Tabii hoş görmek lazım. Bunlar ihtilallerin Cumhurbaşkanları. Ama gelin görün ki zatlarında Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyorlar.
Sonra ne oldu? Cevdet Sunay görev süresini tamamladı, köşkten ayrıldı, yenisi seçilinceye kadar Cumhuriyet Senatosu başkanı vekillik etti.
Cevdet Sunay’ın yerine seçilecek Cumhurbaşkanı Türkiye’de o dönem için çok önemli sorun oldu. Türkiye aylarca cumhurbaşkanını seçemedi.
Yılları yaşayıp geriye doğru şöyle bir değerlendirme yaptığınızda olayları, geçmişi daha objektif tahlil edebiliyorsunuz. 27 Mayıs 1960 İhtilali olduktan sonraki yıllarda hep bu ihtilalin etkisini görebilirsiniz.
Yine kendimden bir örnek ile bu haftaki sohbetimizi noktalayalım: 1964 yılı haziran dönemi sınavlarına giriyoruz. Anayasa hukuku dersinden yazılı sınavı kazandım, sözlüye gireceğim. 29 Haziran da sınava girdim. Çalış, çalış, çalış, üç gün hiç uyumamışım. Sabah saat 10.00 sularında hocanın imtihan masasına oturdum. Anayasa Profesörü Hüseyin Nesil Kubalı imtihan ediyorki o dönemde 27 Mayısçıların beyin takımından idi. Bana 1921 Anayasasını sordu. Bende çok iyi bildiğim soruyu cevaplamaya başladım. Anlatırkende reisicumhur dedim, hemen ardından da şöyle elimle itiraz eder gibi yapıp –yok, dedim, o dönemde reisicumhur yok dedim. Özür diledim. Ama hocamız “dur” dedi. Sordu “Sen nereden mezunsun” dedi. Bende Bursa Erkek Lisesi dedim. Masadaki sınav giriş kartlı kimlikli karneme baktı, aynen geçmişi kötülercesine “Birde Cumhurbaşkanının memleketinden olacaksın, kalk” dedi ve geçmezi yazdı.
İhtilalden sonra 4 sene geçmiş, ben bir hukuk öğrencisi 1. Sınıfındayım. Celal Bayar Bursa Gemlik-Umurbeyli idi. Bana, geçmezi yazarken, geçmişi karalayarak yada Demokrat Parti devrini kötüleyerek sanki benden intikam alıyordu, bu davranışı ile.
Tabii ekim sınavında doçent Orhan Aldıkaçtı’nın sınavına düştüm. Önce yazılı, sonra sözlü ile Anayasa dersimi başarılı olarak geçtim.
Diyeceğim şu, ben 27 Mayıs olduğunda lise bir öğrencisiyim. İhtilal ile hiç bir ilgimiz yok, zaten ne olduğunu bilmiyoruz.
Gelin görün ki dört yıl sonra hemde çok önemli bir sınavda 27 Mayısın faturasını ödüyoruz.
İşte ihtilaller böyle acımasızdır, hak hukuk dinlemezler.
(Devam edeceğiz)