İSTİKLAL CADDESİ / ÇARK CADDESİ

0

Geçen akşam bir film seyrettim. Bana bir hayli ilginç geldi. Özgü Namal ve Engin Altan Düzyatan oynuyorlardı. Filmin müziklerini İskender Paydaş yapmış. Dikkatle izlemeye çalıştım. Neki biraz kafamı dağıtma ihtiyacı htim. Filmin bir yerinde geçen bir söz bir hayli etkiledi beni “Ve artık yalnızız. Ne var bunda” diye.

İnsan kimi kez çok kalabalıkta ve hatta çok eğlenceli yerlerde bile kendini yalnız hissedebiliyor.

Çok kez kendi dünyasını da beraberinde taşıyor.

Özgü Namal çok beğendiğim, çok takdir ettiğim bir oyuncu. Onu özellikle “Hanımın Çiftliği” adlı dizide büyük bir hayranlıkla seyretmiştim. Orada gösterdiği performans göz kamaştırıcı idi.

Hanımın Çiftliği romanını biliyorsunuz, Orhan Kemal’in. Biraz edebiyat merakınız varsa onun hayatı, eserleri ve babasının 1. Mecliste Milletvekili olduğu konusunda bilginiz vardır, herhalde.

Hiç unutmam Orhan Kemal öldüğü sırada bir karikatür yapılmıştı. Bir mezar ve altında “Baba Evi” yazıyordu.

Bir edebiyat sever ve hele hele bir entelektüelseniz. 72. Koğuş, Bereketli Topraklar Üzerinde, Baba Evi v.s. kitaplarını nasıl unutabilirsiniz.

Film Beyoğlu’nda geçiyordu. İstanbul deyince hemen akla Pera, Beyoğlu, İstiklal Caddesi geliyor.

Gençlik yılları az çok İstanbul’da geçmiş biri olarak, İstiklal Caddesi’ne gitmemiş, gezmemiş olmak biraz garip olmaz mı?

İstanbul hakkında çok yazılmış, bir çok seyyah gelip gezmiş ve İstanbul’u yazmış.

Benim gençlik yıllarımda Tramvay vardı. O bir başka idi. Hatta öyle ki tramvayın arkasına takılan kimseler vardı. O çok güzeldi. Gün geçti onlar kaldırıldı. Troleybusler geldi. Bir tek Tünel’de metro vardı. Onu da yanlış hatırlamıyorsam Abdülhamit yaptırmıştı.

Şimdi otobüsler var.

Dünya ne kadar hızlı ve süratli bir biçimde değişiyor. Ve bu arada şehirlerde değişiyor.

İstiklal Caddesi deyince akla Çiçek Pasajı, pastaneler, Sanat Galerileri ve Sinemalar gelirdi. Ve tiyatrolar.

Çiçek Pasajı hala yerinde ama eski havası yok. Sanatçıların uğrak yerlerinden biri idi. Akordeon çalan bir kimse vardı, öldü.

Çiçek Pasajı bir zamanlar Naum Tiyatrosu idi ve sokağın adı Sahne sokaktı.

Padişah geleceği zaman Taksim’den buraya kırmızı halı serilirdi. Naum Tiyatrosu yanınca burası pasaj yapıldı.

1918’de devrimden sonra, Rus Aristokratlar Türkiye’ye geldi. Aralarında kadınlarda vardı ve Galatasaray Lisesi önünde çiçek satarlardı. İngiliz Subayları işgal döneminde bu kadınlara sarkıntılık etmeye başladı. Kadınlarda daha korunmalı olsun diye çiçeklerini bu günkü pasajda satmaya başladı. Pasajın adının buradan geldiği söylenir.

Markiz çok farklı bir pastane idi. Haldun Taner sürekli orada otururdu. Oranın korunması içinde bir hayli mücadele vermişti.

Haldun Taner, direkler arasının meddah ve tuluatçı kahvelerinden başlanarak Küllük’ün, İkbal’in, Lebon’un, Nisuvaz’ın tatlı bir tarihi yazılabilirdi. Tahir Alangu gelmişti. Fikrimi kendisine açtım. Yüreklendirdim. Kesten’in kitabını da verdim. Hazırlıklarına başladığını bana söylemişti.

Sonra erken gelen ecel, sevgili dostu dünyamızdan aldı götürdü. Proje yarım kaldı.

Ozan ve denemeci Salah Birsel, evvelki yıl kahveler üstüne doküman toplamaya başladığını söylediği zaman, bundan ötürü sevindim. Birsel bir hayli çalıştı. “Kahveler ve Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” adını alan iki cilt çıktı diyor.

Bundan bir süre önce bir gazete İstiklal Caddesi’nin kimi isimler üstünden eski hali ve bugünkü hali üstüne geniş ve kapsamlı bir röportaj dizisi gerçekleştirdi. Aşağı yukarı hemen hemen hepsi şikayetçi idi. Yine aynı günlerde Doğan Hızlan, Ahmet Cemal’in ölümü üzerine edebiyatçıların gidip geldiği, toplanıp sohbet ettikleri yerler üstüne bir yazı yazdı.

Yine Kardüz’de sanatçıların yemek yedikleri yerleri ele aldı.

Şimdi o tiyatroların, sinemaların, sanat galerilerinin yerlerinde yeller esiyor. Bütün Kentlerde insanların tur atacakları, gezecekleri yerler vardır. İstiklal Caddesi böyle bir yerdi.

Bir süredir Adapazarı’ndayım. Çark Caddesi de böyle bir yer. Çeşitli adlar altında kafelerin, pastanelerin, mağazaların yer aldığı bir yer. Kafeler hıncahınç dolu. Tur atanlar çok.

Edirne’de kaldığımız yıllarda böyle insanların, özellikle gençlerin volta attığı bir cadde vardı.

Lüleburgaz’da da gençlerle birlikte volta attığımız bir yol vardı. Her yerde bu tür sokaklar, caddeler var.

Ama ne var ki hayat onları da çok büyük ölçüde değiştiriyor. Eski kıraathaneler, kahvehane oldu. Kahvehaneler kafe oldu.

Galiba değişmeyen şeyler az da olsa bizim özlemle baktığımız ve beraberinde bir çok şeyi de en güzel bir şekilde hatırladığımız şeyler İznik’te de göl boyu. Bu soy bir karakter içeriyor. Yaşlı genç bir çok kimse turluyor, yürüyüş yapıyor.

Bunlar hoş şeyler.

Leave A Reply

Your email address will not be published.